SAĞLIKTA DÖNÜŞÜM PROGRAMI/SDP ÖZEL SAĞLIK HORTUMLAMASINA MI DÖNÜŞTÜ? ![]() YENİDOĞAN SKANDALI İLE ORTAYA ÇIKAN GERÇEKSAĞLIKTA DÖNÜŞÜM PROGRAMI/SDP ÖZEL SAĞLIK HORTUMLAMASINA MI DÖNÜŞTÜ?Bilindiği üzere Türkiye 2003 yılında , sağlık reformu Sağlık Bakanlığı’nın sunumu ile “SAĞLIKTA DÖNÜŞÜM PROGRAMI-SDP” ile başlatıldı. Sağlıkta Dönüşüm Programı (SDP) öncesinde sosyal sigorta kuruluşları, özel sağlık sektöründen ancak istisnai koşullarda hizmet satın alıyordu. Bu sektörün finansmanı esas olarak kamusal fonların dışında, özel sigorta ve/veya cepten harcamalarla gerçekleşmekteydi. SDP sürecinde bu alanda yapılan en önemli değişiklik sosyal sigorta kurumlarının özel hastanelerden hizmet satın almaya yönlendirilmesi ve özel sağlık yatırımlarına aktarılan büyük teşvik ve destekler oldu. YASAL DÜZENLEMELER 30 Mayıs 2003 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan “Teşhis ve Tedavi Amacıyla Özel Sağlık Kurum ve Kuruluşlarına Hasta Sevkine İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Tebliğ”le birlikte, hastaların kurumlarından alacakları sevk evrakıyla birlikte özel polikliniklere başvurabilmelerinin ve eğer tedavi başvurdukları poliklinikte sonlandırılamamışsa, özel poliklinik tarafından ikinci basamak özel sağlık kuruluşlarına sevk edilebilmelerinin yolu açıldı. Bu düzenlemeyi 19 Şubat 2005’te Sosyal Sigortalar Kurumu (SSK) sağlık kurumlarının tasfiyesinin ardından, SSK’lı hastaların da sevk almaksızın özel sağlık kurumlarına müracaatının ve hiçbir yasal dayanağı olmadığı halde özel sağlık kuruluşlarının bu hastalardan “ilave ücret” alması izledi. 17 Nisan 2008’de çıkarılan 5754 sayılı Kanun’la aşıldı. SSGSS Kanunu’nun 73. Maddesinde yapılan düzenlemeyle SGK’lı hastaların özel hastanelerdeki ayaktan muayene, laboratuvar tetkikleri, ameliyat, doğum, yatarak tedavi de dâhil her türlü sağlık hizmeti ücretli hale getirildi. İlave ücret tavanı 2009 yılında %30 olarak, 2010 yılında hastaneler beş sınıfa ayrılarak %30-%70 arasında belirlendi, 2013’te yapılan değişiklikle ise %200’e çıkarıldı. SDP sürecinde özel hastanelerin önünü açan bir diğer politika ise muayenehaneler ve küçük polikliniklere yönelik uygulamalar oldu. Öncelikle, aslında her ikisi de “özel sağlık kuruluşu” kapsamında olmasına rağmen ısrarla SGK’nın hizmet satın alma uygulamasının dışında tutuldu. Aynı zamanda daha önce aynı iktidarca yürürlükten kaldırılan “Tam Gün” uygulamasının tekrar başlatılması ve bir dizi yasal düzenlemeyle muayenehaneler ve küçük poliklinikler tasfiye edildi. Onlardan boşalan yeri büyük sermayelerle kurulmuş özel hastaneler alırken hekimler de zincir hastanelerde iş ve gelir güvencesi olmaksızın çalışmaya zorlandı. Dahası, aslında hastanenin çalışanı olmasına rağmen şirket kurup makbuz kesmeye zorlanarak işçi olmanın getirdiği haklardan da mahrum bırakıldı. Bir önceki yazımızda da belirttiğimiz gelişmeler ışığında, bu programın diğer adını “Sağlıkta Devlet Destekli Özel Sektör Geliştirne/Özelleştirme Programı” olarak da okuyabiliriz. Bu programla birlikte Özal tarafından 24 Ocak 1980 kararları ile başlatılan 12 Eylül ve ANAP döneminde altyapısı hazırlanan neoliberal ekonomide eksik kalan özel sağlık sektörünün inşası başlatılmış ve bugünlere gelinmiştir. Zaten gerek hastane sayısı, gerek yatak kapasitesi ve özellikle de kaynak transferini hızlandıracak yoğun bakım yatakları ile yenidoğan yoğun bakım yataklarındaki olağanüstü artışlarda bunun somut kanıtları. Zira, 2004-2022 arasında sağlık tesisleri, yatak (nitelikli yatak, yoğun bakım, yenidoğan yoğun bakım yatakları) , teşhis ve görüntüleme araçları itibariyle baktığımızda, özel sektör kat be kat kamu sektöründen daha fazla büyümeye ulaşmışlardır. Bu arada bakanlık yıllıklarında, şehir hastaneleri ve kamu hastanelerindeki teşhis ve görüntüleme merkezlerinin bir çoğunun da özel sektör tarafından kiralanarak işletildiğini da hatırlayıp, açıklanan özel hastane kapasitesine eklemek de yanlış olmaz. Bu süreçte bir yandan devlet destekleri ve teşvikleri, öte yandan SGK ile anlaşmalar ile doğrudan müşteri temini, muayene ve küçük kliniklerin SGK anlaşma kapsamı dışında bırakılmaları, Tam gün yasası, her türlü vergi ve harç istisna/muafiyet destekleri ile “Özel Sağlık Kurumları” devasa biçimde büyümesini sürdürdü. 2002-2022 dönemindeki 20 yılda özel sektörün payı; Hastanelerde % 23 den % 37 ye Yatak kapasitesi % 7,5 dan % 21 (Şehir hastaneleri kamu kabul ediliyor, yıllıklarda.) Yoğun Bakım yatağında %45 %36 Oranlarına ulaştı. YOĞUN BAKIM VE YENİDOĞAN YATAKLARI
Yoğun bakım yatağı, Özel hastane yataklarının % 32 sini oluşturmaktadır. Yenidoğan Yoğun Bakımların %54’ü özel sağlık kurumlarındadır. Yine, özel sektör yoğun bakım yataklarının % 42 si Yenidoğandır. 2002 da yatan hastaların % 10 u (556.494 kişi) iken, 2022 yılında yatan hastaların % 31’i (4.068.000 kişi) özel hastanelerde tedavi görüyor. Burada dikkat çekici olan, ihtiyaç normal hastane yatağı iken, yoğun bakım yatağının aşırı artışı. Bu artışta da en büyük pay özel hastanelere ait. 2019 yılında 33.069 özel hastane yatağının, % 50 sini oluşturan 16.367 tanesi yoğun bakım yatağı. Sadece İstanbul’da kamunun iki katından fazla özel yoğun bakım yatağı var. Peki özel hastanelerce neden yoğun bakıma sürekli yatırım yapılıyor? Muhtemelen en yüksek tarife ve uzun süreli gecelik hizmet bedelleri için olsa gerek. Kaldı ki, yenidoğan skandalı ile öğreniyoruz ki çoğunda bulunması zorunlu sağlık kadrosu da ne yazık ki yok. TEŞHİS VE TEDAVİ CİHAZLARININ DAĞILIMI Bu arada teşhis ve görüntüleme cihazlarında da, özel sektörün cihaz bolluğu dikkat çekici. Tabii bu bolluğun sonuçlarını kullanım yoğunluğu verilerini görünce anlıyoruz. Bu cihazlardan özellikle MR, BT, Ultrason, Mamografi, Pet ve Radyoterapi cihazlarındaki özel hastane ağırlığı çok dikkat çekici. Z aten, özel bir sağlık kurumuna gidip de, kan tahlili, ne az bir radyolojik görüntüleme (Mr, BT, Ultrason, vs) yapılmadan çıkabileniniz oldu mu? Hatta, bir kısım hastanelerde doktorların satış/işlem hedefleri olduğu sağlık sektörünün çok konuştuğu performans pardon verimlilik ölçütüdür. ![]() Bu cihazların 2022 yılı verilerine göre cihaz başına kullanım/görüntüleme durumu.
Bu değerlerin hepsinde açık ara dünya birincisi olmak, ne anlama geliyor dersiniz? Amerikan FDA, daha iyi görüntüleme elde etmek için kullanılan ‘Definity’ gibi bazı ilaçların ölüme sebep olduğunu açıkladı. Bizim Sağlık Bakanlığı ise Avrupa’nın en büyük tomografi cihazı alımını gerçekleştirmekle övünüyor! Batı hızla küçük, taşınabilir, yan etkisi göreceli az tıbbi cihaz teknolojisine geçerken, Türkiye gibi ülkelere hantal, yan etkisi fazla cihazları dayatıyorlar. Zaten işin özünde, Küresel şirketler tıbbi cihaz satışından çok, sarf malzeme satışından kâr sağlıyor. Bu nedenle birçok firmanın hastanelere tıbbi cihazları ‘ücretsiz’ kurduğu belirtilmektedir. Bu cihazların insanlara hele çocuklara nasıl zarar verdiği konusunda ne yazık ki farkındalık yaratacak bilgilendirmeler yapılmıyor. İyi görüntü almak için vücuda verilen kimyasalların yan etkileri konusunda tek bilgi verilmiyor. Öyle algı çalışmaları yapılıyor ki, insanlar MR vd. yaptırmadan hastaneden çıkmanın yanlış olduğu hissine kapılıyor. SAĞLIK TEDAVİ GİDERİ ÖDEMELERİ *Sağlık Bakanlığı Yıllıklarına Göre
Tabloya baktığımızda devletin özel hastanelere yaptığı ödemelerin 2010 itibariyle yaklaşık 20 kat arttığını görüyoruz. Malumunuz bu dönemde ortalama USD kuru ise 1,75 düzeyinde. Ayrıca, enflasyonunda 2018 yılına kadar % 10 un altında seyrettiğini de hatırlayalım. Zaten, 2010 yılı itibariyle toplam tedavi giderinin % 28 i özel hastaneler ödeniyor. 2010 yılı itibariyle, toplam 1.439 hastanenin, % 34 ü olan 439 hastane ve toplam 199.950 yatağın sadece 28.063 ü özel hastanelere ait. Son 13 yılda ise, şehir hastanelerinin de devreye girmesiyle artış hızı yavaşlıyor ve yaklaşık 7 katı artışla 35 Milyar TL ye ulaşıyor. Diğer yandan da, sağlık harcamalarının GSYİH ‘ya oranı ise, 2002-2022 döneminde % 2,14 dan % 2,38 e yükselmiştir. 2002 yılında % 5.1 olan sağlık harcama ve %0,2 olan yatırımlarının GSYİH oranı, 2022 yılı itibariyle sağlık harcama oranı % 3,7 ye ve sağlık yatırımı oranı da % 0.3 olmak üzere toplam oran % 4 ‘e gerilemiştir. Aynı dönemde kişi başına sağlık harcaması 278 TL (183 USD) iken, 2022 yılında bu harcama 6542 TL(395 USD)ye yükselmiştir. Kişi başına düşen Cari sağlık harcamalarının GSYİH oranı yönünde Türkiye %3,7 ile sonuncudur. Bu oran, AB ülkelerinde % 9,7 ve OECD ülkelerinde ise % 9,4 tür. 2009 yılında %5,5 e kadar yükselen bu pay, yıllar itibariyle ciddi düşüş göstermiştir. Bu arada 2022 raporuna göre, devlet hastanesi kabul edilen hastanelerin 163.000 yatağının yaklaşık 30 bini de, 20 tane olan Şehir Hastanelerine ait. Şehir hastaneleri de Kamu-Özel İşbirliği olarak faaliyet gösteriliyor ve devlet kiracı durumda. 2024 yılı bütçesinde toplam ödemenin 84 milyar TL olması öngörülmüş durumda. Bakanlık bütçesinin % 11,4 ünü oluşturuyor. Şehir hastanelerine yapılan ödemelerde dikkate alındığında, özel sektöre aktarılan kaynakların büyüklüğünü artık siz değerlendirin. Bu ödemelerin dışında usulsüz ödemelerinde ardı arkası kesilmiyor. Mesela 2018 yılında açıklanan Sayıştay raporuna göre, özel hastaneler doktor ücretleri ve aynı hasta için birden fazla tedavi göstererek SGK’dan haksız ödeme alıyor. Bir diğer iddiaya göre ise özel hastaneler özel sağlık sigorta şirketlerini de “fazladan tetkik ve muayene”, “2 yere faturalama” benzeri yöntemlerle yılda 2 milyar TL zarara uğratıyor. Yine gündemimizde olan Yenidoğan dava dosyasına giren bir Müfettiş raporuna göre, bir Hastane Grubu'nun 2007 yılından itibaren SGK'dan 200 milyon dolar haksız kazanç elde ettiği, bunun yanı sıra bir başka hastanenin de SGK'ya 3 milyon liradan fazla zarar verdiği belirlendi. SGK, adı geçen hastanelerden birine gerçeğe aykırı fatura veya faturaya dayanak oluşturan belge hazırlandığı, sağlık hizmeti sunulmadığı halde sağlık hizmeti sunulmuş gibi gösterildiği, izinli doktorlar üzerinden sağlık hizmeti verildiği, sağlık hizmeti verilen hastalara ait verilerin sisteme kaydedilmediği, Sağlık Bakanlığı’nca onay verilmemiş ilaç ve sağlık malzemesi kullanıldığı gerekçesiyle gruba 16 Mayıs 2022 tarihinde yaklaşık 44.5 milyon lira daha ceza kesti. Ancak, her nedense kapatma yoluna gidilmedi. Peki bu kadar usulsüzlük, sahte fatura, sahtekarlık, kamuya zarar verme, düzenli soyguna karşı neden savcılıklar harekete geçirilmedi? SSGSS Kanunu 2006 yılında ilk olarak kabul edildiğinde suistimalleri önlemek için otelcilik hizmeti ile öğretim üyesi tarafından sağlanan sağlık hizmetleri dışında veya belirlenen tavanın üzerinde fark alınması halinde, sözleşmeli sağlık hizmeti sunucularının sözleşmeleri bir yıl süreyle feshedilmesi öngörülmüştü. 5510 sayılı SSGSS Kanunu’nda 2008 yılında yapılan değişiklikle bu pürüz de aşıldı. Söz konusu “bir yıl sözleşme feshi” yaptırımı ortadan kaldırılıp yerine para cezası getirildi, özel hastaneler açısından daha kârlı bir durum olduğu için yasal tavanın üzerinde ilave ücret alan öze l hastanelere uygulanan bu cezanın hiçbir caydırıcılığı kalmadı. ÖZEL SAĞLIK SİGORTALARINDA DURUM NEDİR? Bu arada, TSB’nin 30.09.2024 istatistiklerine göre özel sağlık sigorta adetlerine göre de, toplam 5.675.062 poliçe ve 7.435.286 sigortalı mevcuttur. Bu sigortalıların 4.697.000 kişi SGK ilişkili. Yani esasen ödemenin önemli bölümünü SGK karşılıyor. Yani, nette 2.748.000 kişi özel sağlık sigortalı ve cepten ödüyor. ÖZEL SAĞLIK VE KAMU SAĞLIK HARCAMALARINDA MALİYET FARKI VAR MI? 2009-2013 dönemini inceleyen Akademik bir çalışmanın tespitleri doğrultusunda, “… Özel sağlık sigortalarının GSS’ye göre çok daha az bir nüfusu kapsamasına rağmen prim-hasar/ sağlık harcaması dengesinin daha iyi olmasının ayrıca incelenmesi gerekmektedir…..” kanaati belirtilmiştir. https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/152196 Bu sonuca göre, SGK tekel konumunda ve kamu gücüne rağmen nasıl olurda özel sigorta şirketlerinden daha yüksek bir maliyetle hizmet almaktadır? Bunun cevabını da, SGK Müfettişlerince 2004 yılından itibaren düzenlenen ve bir kısmı dava dosyaların intikal eden teftiş raporlarından öğreniyoruz. Bunu teyit eden bir çok detay da aslında Bakanlığın yıllıklarında mevcut. İlgili bölümde de dünya birinciliğimizi gördünüz. SONUÇ Daha iyi ve kaliteli sağlık hizmeti amacıyla uygulamaya alınan, bir çok alanda da güzel sonuçlar üreten “Sağlıkta Dönüşüm Programı” ile başlatılan “sözleşmeli sağlık hizmeti sunucuları” uygulamalarının ise ne yazık ki ciddi ve büyük kamu zararına yol açtığı görülüyor. Unutulmamalıdır ki, özel sağlık tesisleri son tahlilde ticarethanedir ve karını maksimize etmek ister. Bu nedenle, özel sağlık kurumlarında “HASTA” yoktur, “MÜŞTERİ” vardır. Kamu ve özel tüm altyapı ve üstyapı milletimizin milli servetidir. Tüm kapasiteyi, en etkin biçimde kullanmak zorundayız. Özellikle de kaynaklarımızın kıtlığı, kapatamadığımız bütçe açıkları, dış ticaret açıkları, döviz sorunlarımız, artan sağlık ihtiyaçlarımız ve benzeri nedenlerle her adımımızı “KAMU YARARI” gözeterek atmak zorundayız. Sonuç olarak, sağlıkta her türlü (yatırım, araç/gereç, muayane, ilaç, radyoloji işlemleri, niteliksiz kadro, vb) israfı önleyecek sistemi kurmalıyız. Gerek hizmet alan her vatandaş, gerek tüm sağlık sistemi bileşenleri ve kamu idaresinin işbirliği ve karşılıklı yönetişimi şarttır. Sağlıklı ve mutlu günler, dileğiyle.
https://dosyasb.saglik.gov.tr/Eklenti/48054/0/siy202205042024pdf.pdf https://www.istabip.org.tr/6654-saglik-reformu-surecinde-ozel-hastaneler-osman-ozturk.html https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/152196 https://www.tsb.org.tr/tr/istatistik/genel-sigorta-verileri/prim-adet https://www.tsb.org.tr/tr/istatistik/genel-sigorta-verileri/saglik-kasko-analiz | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
30 kez okundu
YorumlarHenüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |