Uluslararası güvenlik politikalarının tartışıldığı, dünyanın en önde gelen forumu olan Münih Güvenlik Konferansı (MSC) bu sene pandemi sebebiyle video konferans yoluyla düzenlendi. Dünya liderlerinin katıldığı forumda küresel boyuttaki en acil riskler tartışıldı. Forum sonrası yayımlanan “Polypandemic” isimli rapora göre dünya “çoklu salgın” riskiyle karşı karşıya.
Polypandemic, Türkçe’de karşılığı olmayan yeni bir kelime. Çoklu salgın olarak çevirmek mümkün. ‘Çoklu salgın’ tanımı, açlık, eşitsizlik, yoksulluk, otoriterlik, şiddet ve eğitimsizliğin bir salgın gibi ‘bulaşarak’ dünyayı sarmasını ifade ediyor.
COVID-19, sigorta sektörü dahil birçok sektörü etkiledi. Sektörler dijitalleşmeye hız verirken ekonomilerin gündeminde yeni riskler ve çözümler daha sıklıkla yer almaya başladı. Sektörler ilk etapta COVID-19 kaynaklı sorunları çözmek için arayışa girdi. Ancak Münih’teki konferans bu işin o kadar kolay olmayacağını söylüyor. Çünkü aşı sayesinde COVID-19 salgının üstesinden gelinse bile bıraktığı hasarın etkileri uzun vadede görülmeye devam edecek.
COVID-19 ÖNCESİ: DÜNYA HAZIR DEĞİLDİ
Rapora göre, dünya böylesi bir pandemiye hazır değildi. Birçok raporda iklim krizi, ticaret savaşları veya siber saldırılar gibi yeni risklere devletlerin yeteri kadar hazır olmadığının altı çiziliyordu. Bu risklere COVID-19 ile birlikte sağlık sistemlerinin de yeterli olmadığı eklendi. Tüm bu yeni riskler sebebiyle devletlerin muhafazakar politikalara kaydığı ve uluslararası kurumların güç rekabeti içinde olduğu MSC’nin raporunda yer alıyor. Bu da devletler arası işbirliği pratiklerinin rafa kalkmasını doğuruyor. Raporda gelişmiş ülkeler, yoksul bölgelerin güvenliği ve refahı için yeterince yatırım yapmadığı için eleştiriliyor.
Ülkeler arasında işbirlikleri sekteye uğradıkça, gelişmemiş ülkelerin kalkınmasını destekleme, şiddetli çatışmaların önüne geçme ve hükümetlerin kırılganlığını azaltma gibi konularda, gelişmiş ülkeler iyi bir sınav veremedi. Bu da gelişmiş ülkelerin krizlerle mücadele ve çözüm kapasitelerinin azalmasına yol açtı. Sonuç olarak rapora göre devletler böylesine bir sağlık kriziyle mücadele etme konusunda hazır değildi.
EŞİTSİZLİĞİ ORTAYA KOYDU
COVID-19 vakalarının dünyaya yayılmaya başladığı, görece daha avantajlı kesimlerde de gözükmeye başladığı dönemlerde “Virüs ayrımcılık yapmıyor” sözü, medyada sıklıkla yer almaya başlamıştı. Ama artık bu cümle “…ama etkisi kesinlikle eşit değil” diyerek tamamlanıyor. Virüs herkese bulaşıyor olsa da bazı kesimler daha tehlikeli bir biçimde etkileniyor. Üstelik koronavirüs salgını, dünyanın savunmasız bölgelerine yapılacak yardım çalışmalarını da vuruyor. Rapora göre, maddi imkansızlıklar içindeki ülkeler, bu virüs ile mücadelede yalnız bırakılıyor.
MSC’nin raporu, COVID-19 öncesi mevcut olan çatlakların salgın ile birlikte derinleştiğini ortaya koyuyor. COVID-19, gelişmekte olan ülkelerin kalkınma süreçleri sekteye uğratıyor, hükümetlerin kırılganlığını artırıyor ve zaten iyi bir seviyede olmayan uluslararası işbirliklerini daha da kötü hale getiriyor.
Rapora göre salgında ortaya çıkan sorunlar:
• Ülkelerin gelişmeleri yavaşlıyor.
• COVID-19 salgını küresel kalkınmaya tehdit ediyor.
• Baskı ve hak ihlalleri artıyor.
• Demokratik talepler geri plana itiliyor.
• Çatışmalara yol açan nedenler her yerde büyüyor.
• Çatışmalar hız kesmeden devam ederken barış ve insani yardım çalışmaları sekteye uğramış durumda.
• Yasadışı silahlı gruplar erişim alanlarını genişletmek için salgını kullanmaya başladı.
• Terör gruplarının Avrupa’nın yakın çevresi de dahil olmak üzere çatışmaları yoğunlaştırdı.
• Batılı devletler giderek içe kapanmaya başladı.
• Özellikle sağlık hizmetinde çalışan kadınlar virüsün etkisinden orantısız bir şekilde etkileniyor.
• Göçmenler, yaşlılar, çocuklar ve engelliler dahil olmak üzere savunmasız gruplar için virüs şiddetini artırıyor.
• Afrika’da yeterli sayıda test yapılmadığı için “sessiz salgın” tehdidi ile karşı karşıya.
• Ülkelerin uluslararası politikaları, tıbbi malzemelere ve koruyucu ekipmana erişimi tehlikeye atıyor.
• Salgın milyonlarca insanı yoksulluğa itiyor.
• Dünyanın çeşitli yerlerinde gıda güvensizliği ortaya çıkıyor.
Sonuç olarak ‘çoklu salgın’ halini alan COVID-19, kitlelerin sağlığı dışında da birçok alanı etkilemeye başladı.
ÇOKLU SALGINA ÖRNEKLER
Açlık salgını: İklim değişikliği ve kuraklık sebebiyle tüm dünyada güvenli gıdaya ve temiz suya erişim imkanı azalırken fiyatlar yükseliyordu. Tam da bu durumda COVID-19 pandemisi, süreci insanlar için daha da zorlu bir hale getirdi. COVID-19 sebebiyle gıda güvensizliği ile karşı karşıya kalan insan sayısının %100 yüz artacağı tahmin ediliyor. Rapora göre yetersiz beslenen insan sayısı 828 milyona ulaşabilir. Üstelik ticari taşımacılığın çökmesi ile birlikte yardım dağıtım lojistiği de son derece zor bir hale geldi.
Eşitsizlik salgını: Sosyal ve ekonomik eşitsizlik şiddetlenerek artıyor. ABD’de COVID-19 sebebiyle hayatını kaybeden insanlar, etnik kimliklerine göre gruplandığında kimi grupların diğerlerine göre ölüm oranının daha az olması eşitsizliğe örnek olarak gösteriliyor. Afrika’da milyon kişi başına yaklaşık 4 bin kişi COVID-19 testi olurken Avrupa’da bu rakamın 74 bin seviyesine çıkması kıtalar arasındaki eşitsizliğe örnek oluyor. Ayrıca OECD ülkelerinde 10 bin kişiye 29 doktor düşerken az gelişmiş ülkelerde bu rakam üçe kadar düşüyor. Ayrıca rapora göre, çocukların eğitimden uzak kalması uzun vadede cinsiyet eşitliği ve kadın hakları lehine kat edilen ilerlemeyi tersine çevirebilir.
Yoksulluk salgını: Rapor göre, 2020 yılında aşırı yoksulluk içinde olan insan sayısı 115 milyona ulaştı. Aynı yıl içerisinde 495 milyon tam zamanlı çalışanın işlerini kaybettiği tahmin ediliyor. Yani işsizlik ve yoksulluk da bir salgın gibi yayılıyor. Gelişmekte olan devletlerde kayıt dışı çalışan sayısının artacağı bekleniyor. Üstelik kayıt dışı çalışanların kazançları %82 oranında düşeceği tahmin ediliyor. Uzun vadede dünya nüfusunun %9’undan fazlası kendini aşırı yoksulluğun içinde bulabilir.
Şiddet salgını: Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) COVID-19 sebebiyle almış olduğu “küresel ateşkes kararı”ndan sonraki 3 ay içinde 21 bin insan çatışmalarda hayatını kaybetti. Üstelik pandemi ile birlikte bazı silahlı örgütlerin çatışmaları artırdığı gözlemlendi. Güvenlik güçlerinin virüs ile mücadelede etkin rol oynama çabası sebebiyle faaliyetlerini sınırlamak zorunda kaldılar. Bu sebeple hükümetlerin suçla mücadele etkinliği zayıfladı. Ateşkesi koruma çalışmaları da COVID-19 sebebiyle aksamaya başladı. Arabuluculuk girişimleri durduruldu, BM özel elçi seyahatlerini yarıda kesti. Bununla birlikte kimi silahlı örgütler, ilaca sahip olmakla örgüt üyesi kazanmaya çalışırken Meksika’da karteller yiyecek ve sabun dağıtarak destekçi kazanmaya çalıştı.
Rapora göre şiddet, çevrimiçi olarak da yayılıyor. ABD’de yapılan bir araştırmaya göre şiddeti destekleyen paylaşımlar internet ortamında %20 kadar arttı.
COVID-19 kısıtlamaları sebebiyle eve kapanma kuralları aile içi şiddetin de artmasına yol açtı.
Otoriterlik salgını: Otoriterlik de bir salgın gibi ülkeler arasında yayılıyor. Raporda yer alan Silahlı Çatışma Yeri ve Olay Verileri Projesi’nin rakamlarına göre hükümetlerin otoriter baskıları sadece 5 ay içerisinde %30 oranında arttı. Karar vericiler, bulaşı kırmak için seçimleri erteledi. Sonuç olarak seçime gitmesi beklenen 113 ülkeden 66’sında seçimler ertelendi.
Bulaşı kırma amaçlı toplanma hakkını engelleyen önlemler alındı. Ancak siyasi liderlere yönelik hoşnutsuzluklar, kısıtlamalara karşın yeterli ekonomik desteğin olmaması sebebiyle artış gösteriyor. İlerleyen dönemlerde gösteri ve genel grevlerde artış bekleniyor.
Halk sağlığı için izleme ve gözetim araçları da daha çok kullanılmaya başlandı. Bu durum rapora göre “siyasi istismar tehlikesi” yaratıyor. Elektronik bileklik takma zorunluluğu ya da akıllı telefon üzerinden takip gibi bazı gözetim yöntemleri “tekno otoriterlik” kavramını doğurdu. Tekno otoriterliğe yönelik mevcut eğilimler hızlandı.
Dahası, pandeminin yarattığı sosyo-ekonomik krizi hafifletmek için ayrılan büyük meblağların, şeffaflığın olmadığı otoriter rejimlerde yaygın yolsuzluk için verimli bir zemin yarattığı rapora not düşüldü.
Tek taraflılık salgını: Ülkelerin tıbbi malzemeler üzerine kurduğu ihracat kısıtlamaları, güçsüz ülkeleri ciddi anlamda etkiledi. Ekim ayı itibariyle tıbbi malzemelere ihracat kontrolü uygulayan ülke sayısı 92 oldu.
Ayrıca BM Güvenli Konseyi’nin 2014’te ebola salgınına ilişkin bir kararı geçirmesi üç ay sürerken COVID-19 ile ilgili bir kararı konseyden geçirmesi 1 gün sürdü. Bir başka ifadeyle Ebola’nın Afrika’yı etkisi altına alması BM ülkelerinin gündeminde pek yer alamadı. Ancak Batılı ülkeleri de vuran COVID-19 salgını BM’nin gündeminde daha çok yer alması, ‘tek taraflılık’ olarak rapora kaydedildi.
Eğitimsizlik salgını: Başta gençlerin ve çocukların olmak üzere toplumların geleceklerini etkileyecek olan bir diğer salgın da eğitim, daha doğrusu eğitimsizlik üzerine. COVID-19 sebebiyle geçici okul kapanmalarından dünya çapında çocukların %92’si etkilendi. Salgının başından itibaren Nisan 2020’ye kadar okula gidemeyen çocuk ve gençlerin sayısı 1.6 milyarı buluyor. Bu aynı zamanda milyonlarca çocuğun okulda gerçekleşen sağlıklı beslenmelerini de olumsuz yönde etkiledi. Üstelik 2021’e kadar Batı ve Orta Afrika’da 3.6 milyon çocuğun okulu bırakması bekleniyor.
Sağlıksızlık salgını: Sağlık sektörü, hükümetler ve medya, COVID-19’a odaklanırken diğer hastalıkların ölümcül etkisi artmaya başladı. Raporda sağlıksızlık salgını olarak ifade edilen duruma göre, COVID-19 kaynaklı sağlık hizmetlerinin kesintiye uğraması sebebiyle 2 milyon insan hayatını kaybetti, kızamık aşısını askıya alan ülke sayısı 29’a çıktı ve sıtma kaynaklı ölümler 769 bine ulaştı. 500 bin kişinin AIDS ile ilgili hastalıklardan dolayı hayatını kaybedeceği tahmin ediliyor. Ayrıca sağlık sektöründe dolandırıcılık ve yolsuzluk için zemin oluştuğu belirtiliyor.
ULUSLARARASI ÇÖZÜMLER
Dünyanın en önde gelen liderlerinin katılımıyla gerçekleşen forumda ortaya konan çözüm öneri oldukça dikkat çekici. Raporda gelişmiş ülkelerin sadece kendilerini kurtararak bu salgının üstesinden gelemeyeceğini özellikle vurgulanıyor: COVID-19 salgınının gelişmekte olan devletlere daha fazla zarar vermesine izin verilirse, “birçok sorunun bu ülkelerden ihraç edileceği” ifade ediliyor ve bu ihmalden batılı gelişmiş devletlerin ciddi bir şekilde etkileneceği belirtiliyor. Raporda yer alan “Salgının ortaya çıkardığı bir gerçek varsa, o da bir ulusun refahının diğerlerinin refahına bağlı olduğudur” cümlesi dikkati çekiyor.
Raporda yer alan çözüm önerileri şöyle sıralanabilir:
• Dünyanın en güvencesiz nüfusunun acil ihtiyaçları konusunda AB ve ABD’nin başını çektiği yardım ve farkındalık kampanyaları başlamalı.
• Uluslararası toplumun krize tepkisi, bütüncül olmalı ve acil ihtiyaçları karşılamak için yaptığı kısa vadeli yardımı, krizi önlemek adına uzun vadeli yatırımlarla da birleştirmeli.
• Küresel ateşkes çağrısına destek için Avrupa ve ABD, uluslararası silah ambargolarını kıran ve iç çatışmaları kışkırtmaya devam eden aktörler üzerindeki baskıyı artırmalı.
• Gelişmemiş ülkelerdeki pandeminin yıkıcı etkilerini sınırlama çabaları, mevcut borçları hafifleterek sürdürülmeli.
• Gelişmemiş ülkelerin yeniden inşa edilmesi ve ekonomisinin iyileştirme çalışmalarına, önlem ve dayanıklılığı güçlendirme çabaları da eşlik etmeli.
• Küresel dayanışma için işbirlikçi kurumlar güçlendirilmeli.
• Demokratik toplumlar COVID-19 ile mücadelede daha iyi olduklarını tüm dünyaya göstermeli.
• COVID-19 pandemisini, demokratik hakları geri almak için kullanan otoriter hükümetler üzerindeki baskı artırılmalı.
• Yüksek gelirli ülkeler, tedarik zincirlerinin etkilenmemesi için gelişmekte olanlara destek olmalı.
• Tıbbi ve koruyucu ekipman ile ilgili tek taraflı ve korumacı politikalardan vazgeçilmeli.
• Yeni düzen hayat kurtarmak ve geçim kaynaklarını korumak üzerine inşa edilmeli.
ÇOKLU SALGIN NEDİR?
MSC’nin raporunda yer alan ‘çoklu salgın’ ifadesi, COVID-19 pandemisinin yaşamın birçok alanını etkilediğini ve yeni ‘salgın’lar yarattığını anlatıyor. Özetle COVID-19 sebebiyle açlık ve yoksulluk sınırındaki insan sayısı gün geçtikçe artıyor; işsizlik oranları birçok ülkede rekor seviyelerde; otoriterlik, eşitsizlik ve şiddet bir salgın gibi her geçen gün daha fazla insanı etkiliyor; COVID-19 hariç hastalık kaynaklı can kayıpları da geçmiş yıllara göre artış gösteriyor.
SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMA HEDEFLERİ TEHLİKE ALTINDA
Raporda bütün bu salgınların yanında henüz net bir şekilde etkisini göstermeyen, “gölge salgın” olarak ifade edilen birçok negatif etkinin yayılarak kitleleri sarsmaya başladığı ifade ediliyor. Rapora göre BM’nin 2030’a kadar ulaşmayı amaçladığı sürdürülebilir kalkınma hedeflerinin her biri tehlike altında.
İHRAÇ EDİLEBİLİR SORUNLAR
MSC’nin raporunda yer alan “ihraç edilebilir sorunlar” ifadesi dikkat çekiyor. COVID-19 salgını ve bu süreçte eklenen diğer salgınlarla küresel boyutta mücadele edilmezse, bütün sorunların gelişmiş ülkelere transfer edileceği belirtiliyor. Raporda şu ifadeler yer alıyor: “Avrupa hükümetleri ve diğer gelişmiş devletlerin hükümetleri salgının başka bir yerde hasara yol açmasına izin verirse, bu “ihmalin sonuçları tam olarak dönecek ve onları kendi ülkelerinde rahatsız edecek… Yani, dayanışma, insanlık açısında bir zorunluluktur ve hem de bizim çıkarımıza.”
MSC KİMDİR? NEDEN ÖNEMLİ?
1963’ten beri Münih’te uluslararası güvenlik politikası konusunda düzenlenen Münih Güvenlik Konferansı (MSC), siyasi liderlerin, dışişleri ve savunma bakanlarının, askeri liderlerin arasında uluslararası güvenlik politikasına dair gayri resmi bir ortamda görüş alışverişinde bulunulmasına olanak sağlıyor. Bu anlamda en önemli resmi olmayan forumlardan biri olarak öne çıkıyor.
Bu resmi olmayan ortam, görüş alışverişi konusunda dünya liderlerine daha özgür bir ortam sunuyor. Bu sebeple MSC, önümüzdeki yıllarda dünyanın gündemini belirleyecek risklerin dünya liderleri tarafından şeffaf bir şekilde tartışılmasını sağlıyor.