Yaşamak Bir Ağaç Gibi Tek ve Hür, Ve Bir Orman Gibi Kardeşçesine...

Misak-i Milli içinde...

Site Menüsü
Saat
Site Haritası
Benim Davam Divana Kal(ma)sın!

Benim Davam Divana Kal(ma)sın!

Eren Aysan

Soruyorum size... Ben şimdi çocuğuma 'senin deden şairdi, yazardı, doktordu, bu ülkenin aydınlık yüzüydü ama yakıldı' nasıl diyeceğim? Ona hiçbir şey ayaklanmaya kalkmış cehalet kadar korkunç olamaz derken aynı zamanda insanların bir gün tekrar diri diri yakılmayacağına nasıl inandıracağım?

Her yaşamın uzun bir gecesi var mıdır? Karaya çalan, esrarengiz, hayalin kâbusa, kâbusun gerçeğe aktığı geceden söz ediyorum. Kusursuz bir lanetin dokunduğu her yeri buldozer gibi yıktığı geceden… Ben o geceyi yaşadığımda on beş yaşındaydım. Çocukluğum bir anda bitti. Gençliğim ise ergen aynada kırıldı.

2 Temmuz 1993 gecesi akşam televizyonda “Sıvas’ta olaylar”dan söz edildi. Önce yirmi iki yaralı var, dendi.

Babamın çarçabuk geleceğini düşündüm. Saat on haberlerinden sonra altyazılar geçmeye başladı.

Otel yandı bitti, kül oldu, işte şu kadar ölü... O andan sonra tanıdığım yüzlerde hep gözyaşı oldu.

Televizyonda İçişleri Bakanı Gazioğlu’nun açıklaması: “Ölenlerden ilk sekiz kişinin kimlik tespiti yapıldı, isimlerini sayayım.” Babam dördüncü isim. Sessizlik delip geçiyor bedenimi, hiçbir kıpırtı hatırlamıyorum.

Spiker, “Sayın bakanım, ölenler arasında Behçet Aysan gibi yazarlarımız, sanatçılarımız var mı?” diye soruyor. Bakan birkaç dakikalık susuştan sonra “evet” yanıtını veriyor. Ben daha çok korkuyorum.

Geçen on sekiz yıl boyunca “yenilgi” duygusunu üzerimden atamadım. Sanki o güne kadar her şeyin çözümü vardı. Sıkıntı ne kadar ağır olursa olsun, küçücük hayale yol açan umut da vardı. 2 Temmuz’dan bugüne peşimi bırakmayan bir duygu öfkeyse, öbürü de çaresizlik. Çaresizim.

Üstelik bunun bir duygu değil, ağırlığını ve soğukluğunu günden güne hissettiren gerçek olduğunu biliyorum. Birileri benden çok önce bu gerçekle karşılaştı, birileri bunun farkında değil, birilerinin “çare” diye başvurduğu şeyse bana çok yavan geliyor.

Babam ülkesini temsil eden bir yazardı, şairdi. Kısacık yaşamına sayısız ödül sığdırmıştı. Aynı zamanda doktordu, nöropsikiyatrdı. Hani bugün ülkemizde mumla aranan aydınlardandı.

Zaten onu diri diri ateşe verenler yazdığı bir dizeyi okumuş olsalar, değil onu ateşe vermek, boynuna sarılırlardı. Yıllar boyunca mezarına çiçek bırakırken, usulca ağlarken öğrettiği sağduyuyu yitirmemeye özen gösterdim. Ama zaman zaman gerçek cehennem oldu. İçimden taştı, gürül gürül akan ırmak oldu. Soruyorum size...

Ben şimdi çocuğuma senin deden şairdi, yazardı, doktordu, bu ülkenin aydınlık yüzüydü ama yakıldı, nasıl diyeceğim? Ona hiçbir şey ayaklanmaya kalkmış cehalet kadar korkunç olamaz derken aynı zamanda insanların bir gün tekrar diri diri yakılmayacağına nasıl inandıracağım? Çünkü eğer kimlik bir vatandaşlık belgesiyse, babamın yanmış kimliği hâlâ çalışma masasında duruyor. Eğer kimlik devletin resmi belgesiyle babamın yanmış kimliği her gün bana bakıyor.

Katliamın arkasındakiler

Andre Gide’in ne zamandır aklımdan çıkmayan çok güzel bir sözü var, “Gerçeğin rengi gridir” diyor. O sözü yıllardır yüreğimi dağlayan Sıvas yangınına yakıştırıyorum.

Bir yangın düşünün aradan geçen onca yıla rağmen için için yanıyor, külü hâlâ savruluyor, dumanı tütüyor. Bu nedenle ben de salt gerçekliğin rengi griye bakarken her gün Madımak Oteli’nin içten yandığını hissedebiliyorum. Sanıyorum bu ülkede katliamın arkasındaki gerçek sorumlular, aymazlar yargılanmadıkça, kaçak olan provokasyoncular yakalanmadıkça, bir metafor da olsa otelden gri bir duman yükselmeye devam edecek.

Küller hâlâ savruluyor… Neler yaşadık? Sivas davasının başladığı ilk gün, davaya müdahil olmamıza rağmen duruşma salonuna alınmadık.

İtildik, kakıldık. Madımak Oteli’ni ateşe verenlerin yanında, dönemin Adalet Bakanı Şevket Kazan’ın duruşmaya girmesi bir başka acım oldu, sanıkların başta örgütsüz olduklarını iddia etmeleri, ardından af çıktıktan sonra örgütlü olduklarını dile getirmeleri hiç aklımdan çıkmadı.

Güvenlik nedeniyle davaların Ankara’ya taşınmasının ardından sürdürülen yargılamalar sonucunda başlangıçta yüz otuz sekiz sanık mahkûm edildi. Ancak, sanıkların dördü yaş küçüklüğü, biri de akli maluliyet nedeniyle ceza indiriminden yararlandı. 39 kişinin beraatına karar verildi.

Hükümlü sanıklar ve aralarında aranmakta olan Ramazan Önder ve Özkan Doğan’ın da bulunduğu 49 sanık, daha sonra yürürlüğe giren Topluma Kazandırma Kanunu’ndan yararlanmak talebinde bulunmalarına karşın, olayın ardındaki örgütler hakkında bilgi vermedikleri ve bunun dışında yeni bir açıklama getirmedikleri için istemleri reddedildi.

Bu sırada yürürlüğe giren TCK’nin henüz tartışıldığı süreçte, cezaevinde bulunan 13 sanık, bu maddenin TCK’de olmadığı gerekçesiyle salıverildiler. Davanın en önemli sanıklarından Cafer Erçakmak hiç yakalanamadı.

Şimdi soruyorum:

1. Emniyet tutanaklarına göre 15 bin kişi olan eylemcilerin kameralarla da saptanan ve aktif olanlarının yargı önüne getirilmemiş kısmı nerede?

2. Katliamcıların ellerini kollarını sallayarak dolaşıyor olmaları, vicdanları sızlatmıyor mu?

3. Katliamı engellemeyen ve araştırmayan güvenlik güçleri, jandarma, vali, diğer idari birimler, savcılık ve o günden bu yana iktidarda bulunanlar hakkında görevi ihmal soruşturması yapılmayacak mı?

4. Başta Cafer Erçakmak olmak üzere yurtdışında bulunan sanıkların Türkiye’ye getirilmeleri neden mümkün olamıyor? Onların birer katliam sanığı oldukları gerekli makamlara bildirilmiyor mu?

5. Avukatlarımızın esas hakkında mütalaasında tek tek sayılmış olan ve eylemi gerçekleştirdiklerini bildiğimiz örgütler neden araştırılmıyor?

6. 1993 yılından sonra işlenen bütün cinayetlerde bu ihmallerin ağır payı bulunmuyor mu?

7. Neden bir anda ölmüş beş PKK’li sanık, kafa karıştırıcı ilişkiler yumağı olarak ortaya atılıyor? Bunlar ortaya konulurken otelin önünde sekiz saat boyunca bağıra çağıra söylenen “Cumhuriyet Sıvas’ta kuruldu, Sıvas’ta yıkılacak?”, “Kahrolsun laiklik, yaşasın şeriat” sloganlarından neden hiç söz edilmiyor? Sıvas davası başka bir yöne mi kaydırılmaya çalışılıyor?

Düşünün, düşünelim de benim davam, sizin davanız, bizlerin davası divana kal(ma)sın! Bu ülkede aydınların ölümleri o kadar da kolay olmasın!

  
2470 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın
SİGORTA GÜNDEM
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi7
Bugün Toplam33
Toplam Ziyaret1262119
Takvim
Hava Durumu
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar34.440034.5781
Euro35.959736.1038
Üyelik Girişi