Yaşamak Bir Ağaç Gibi Tek ve Hür, Ve Bir Orman Gibi Kardeşçesine...

Misak-i Milli içinde...

Site Menüsü
Saat
Site Haritası
Sosyal Güvenlik Sisteminde 1992 yılından itibaren yaşanan gelişmelere ilişkin değerlendirmeler

Sosyal güvenliğin finansmanının, sadece çalışanların ve işverenlerin sırtına yıkılmış olmasının olumsuz etkileri

1- Türkiye’de, 2008 yılına kadar olan dönemde devletin sosyal güvenlik sistemine belirli bir yasal mevzuat çerçevesinde ve devlet katkısı olarak prim ödeme şeklinde kaynak aktarması, siyasal bir tercih sonucu uygun görülmemiş ve sadece çalışanlar ile işverenlerin ödeyecekleri primlere dayalı bir finansman modeli benimsenmiştir. Bu yöntemin, sosyal güvenlik sisteminin erken bir dönemde açık vermesine sebep olacağı çok açık bir gerçek olduğu halde, söz konusu açıklardan bu alanda görev yapan kişilerin sorumlu tutulması, sadece karalama amacıyla yapılan eleştiri ya da değerlendirme olup, bu eleştiriler dürüst ve tutarlı bir yaklaşım olarak kabul edilemez.

İşsizlik sigortası sisteminin geç kurulmasının sosyal güvenlik sistemine etkisi

2- Ülkemizde, 1999 yılına kadar işsizlik sigortası uygulamasına geçilememiş olması, işsiz kalan vatandaşlarımız açısından emekli aylığının tek kurtuluş yolu olarak görülmesine sebep olmuştur. Dolayısıyla, işsizlik sigortası hakkı getirilmeksizin emeklilik yaşının yükseltilmesi tepkiyle karşılanmıştır. Bu durum, sosyal güvenlik sisteminin en baştan itibaren eksik oluşturulması anlamına gelmektedir.

Hal böyle iken, işsizlik sigortası oluşturuluncaya kadar olan dönemde emeklilik için yaş kriteri getirilmemiş olmasından kaynaklanan sorunları, bürokratların bir başarısızlığı olarak değerlendirmek; ancak, vatandaşların sıkıntılarından anlamayanların veya vatandaşların içtenlikle güvenebileceği bir sosyal güvenlik sisteminin gereklerini bilmeyenlerin yapabileceği bir kötülemedir.

Nitekim, Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) Uzmanı M. Antoine ZELENKA tarafından 1971 yılında hazırlanan raporda (Zelenka Raporu), emekli sayısındaki çok hızlı artışını hafifletecek tedbirler alınmadığı takdirde, sosyal sigortanın mali durumunun yakın bir gelecekte emekli aylıklarını karşılayamayacak derecede kötüleşeceği belirtilmiştir.

Nitekim, Raporda belirtilen bu kötü tablo, ilerleyen yıllarda bütün olumsuz sonuçları ile birlikte ortaya çıkmaya başlamıştır. Bu nedenle de;

  • 8.5.1985 tarihli ve 3201 sayılı “Yurt Dışında Bulunan Türk Vatandaşlarının Yurt Dışında Geçen Sürelerinin Sosyal Güvenlikleri Bakımından Değerlendirilmesi Hakkında Kanun” ile yurtdışındaki vatandaşlarımıza,
  • süper emeklilik yoluyla da ülkemizdeki vatandaşlara getirilen borçlanma uygulamasıyla

sosyal güvenlik açıklarına kısa vadeli çözümler getirilmeye çalışılmıştır.

Buna göre, hem anılan rapor, hem de yukarıda belirtilen borçlanma uygulamaları, sosyal sigorta açıkları ile ilgili sorunun başlangıç tarihi hakkındaki gerçekleri açıkça ortaya koymaktadır. Ancak buna rağmen, bu Hükümet, sosyal güvenlik açıklarının başlangıç tarihi hakkında yönetim dönemimi suçlayarak, yalan söylemekte, iftira atmaktadır.

Sosyal güvenlik fonlarının ne şekilde kullanılacağı kanunlarla belirlenmiştir, bürokratların keyfi hareket imkanı yoktur

 

3- Sosyal Sigortalar Kurumu fonlarının ne şekilde değerlendirileceği, 4792 sayılı Kanunun 20 nci maddesi ile belirlenmiştir. SSK fonlarının işletilmesine ilişkin olarak 1993-1998 yılları arasındaki döneme ait uygulama sonuçları; bu yıllarda yeni ambulans satın alınması ile bilgisayar altyapısının oluşturulması ve hastane yapımlarına ağırlık verildiğini göstermektedir. Buna göre, söz konusu dönemde hizmet binası veya hastane olarak kullanılması dışında gayrimenkul yatırımı yapılmamış ve verimsiz alanlara kaynak aktarılmamıştır.

Ayrıca, 8. Beş Yıllık Kalkınma Planı Sosyal Güvenlik Özel İhtisas Komisyonu Raporuna Hazine Müsteşarlığı tarafından eklenen şerhte de, SSK tarafından kalkınma tahvillerine yatırılan kaynakların 1985 yılına kadar olan dönem içerisinde bankaların en yüksek ticari faiz oranlarıyla, 1985 yılından sonra da Hazine ihaleleri ortalama faizi ile değerlendirilmesi durumunda dahi yaklaşık olarak 570 milyon dolarlık bir tasarruf sağlanabileceği, oysa sadece 1999 yılında yapılan bütçe transferlerinin 2,6 milyar dolar seviyesinde olduğu ve SSK kaynaklarının Devlete ucuz kredi olarak kullandırıldığı iddialarının gerçeği yansıtmadığı ifade edilmiştir.

Buna göre, SSK’ya ait açıkların sebebinin bir sistem sorunu değil de yönetim hatası olduğunu iddia edenler yalan söylemekte ve Partimizin yükselişini engellemeye çalışmaktadır.

 

1992-1999 döneminde kayıt dışı istihdamla mücadelenin başarısı ve bu başarının sonuçları

4- Sosyal Sigortalar Kurumu 1992 yılından itibaren denetim elemanı sayısını artırma, bilgisayar altyapısını kurma yönünde büyük bir atılımı uygulamaya koymuş ve böylelikle kayıt dışı istihdama karşı yoğun bir mücadele yürütmeye başlamıştır.

Nitekim, 1994 yılında büyük bir ekonomik kriz yaşandığı, yatırımlar uzun bir süre durdurulduğu ve birçok işyeri kapandığı halde, sigortalı olarak çalışan sayısının yürütülen bu çalışmalar sayesinde; 1994 yılında %5,7, 1995 yılında %5, 1996 yılında %4,8, 1997 yılında 9,6, 1998 yılında 9,7,  1999 yılında ise %7,1 oranında arttırılması sağlanmıştır (Kaynak:DPT Ekonomik ve Sosyal Göstergeler (1950-2006) adlı yayın).

Oysa, ülkemizi teğet geçtiği söylenen dünya ekonomik krizi sonrasındaki 2009 yılında sigortalı çalışan sayısının sadece %0.4 (binde dört) oranında arttırılabilmiş olması, 1994 ekonomik krizi sonrasında başarılı bir yönetim görevi yürütüldüğünü ortaya koymaktadır.

Dolayısıyla, geçmiş dönemi kötüleyenler, asıl kendi kötü yönetimlerini gizlemektedir. Emekliye ayrılabilmek için getirilen yaş şartının vatandaşlarımıza yüklediği ağır yükü, kendi yandaşlarına peşkeş kaynağı olarak kullanmakta ve vatandaşlarımızı sigortasız bir şekilde taşeron işçiliğe zorlamakta, sonra da yiyecek ve yakacak yardımına muhtaç olacak hale getirmektedir.

 

 

Yaşanan ekonomik krizler sebebiyle çok düşük kalan emekli aylıklarında yapılan ilave artışlar yoksullukla mücadelenin ve sosyal devletin bir gereğidir, bu amaçla geçmişte yapılan artışlar kötü, bugün yapılan artışlar iyi şeklinde ayrım yapılamaz

 

5- Ülkemizde özellikle işçi olarak çalışanların yaklaşık %90’ı için asgari ücret üzerinden sigorta primi yatırılması, düşük tutarda emekli aylığı bağlanmasına sebep olmaktadır. Emekli aylıklarının düşüklüğü dolayısıyla insanların geçinemez hale geldiği dikkate alınarak, 1981 yılından itibaren emeklilere sosyal yardım zammı adı altında ilave bir ödeme yapılmaya başlanmıştır. Bu yardımın sonraki yıllarda arttırılması neticesinde,  1993 yılında Sosyal Sigortalar Kurumunun emekli aylığı toplam ödemelerinin %59’u, 1994 yılında ise %63’ü sosyal yardım zammı ödemelerinden oluşur hale gelmiştir (Kaynak:Yedinci 5 Yıllık Kalkınma Planı Sosyal Güvenlik Özel İhtisas Komisyonu Raporu).

Buna göre, sosyal yardım zammı ödemeleri sebebiyle 1993 yılından itibaren Sosyal Sigortalar Kurumunun açık vermesinin,  vatandaş odaklı bir yönetim yerine başarısızlık olarak gösterilmesi, emeklinin yaşadığı sorunların görmezlikten gelinmesi olup, çamur at izi kalsın gayretinin bir sonucudur.

Ayrıca, bunları başarısızlık olarak değerlendirenler, emekli aylıklarının düşük kalmasından yola çıkarak 2002 yılı sonu itibariyle bir Tarım Bağ-Kur emeklisi için 65,80 TL olan asgari emekli aylığı tutarını, 2010 yılı Temmuz ayında 410 TL’ye yükseltmişlerdir. Buna göre, 2003-2010 döneminde enflasyonun yaklaşık olarak %101 olarak gerçekleştiği,  Tarım Bağ-Kur emeklilerinin aylıklarındaki artışın ise %523’e vardığı dikkate alındığında, sözkonusu aylıkların ilgililerin sigorta primleriyle finanse edilebilmesi imkanı kalmamış olup, bu aylıklar büyük ölçüde Devlet bütçesinden karşılanmaktadır (Kaynak:2011 Bütçe Gerekçesi).

 

 Buna göre, Sayın Başbakanın kendi dönemlerinde yapılan bu artışları övünerek anlattığı halde, geçmiş dönemlerde yapılan artışları beceriksizlik, hesap bilmemezlik ve sosyal güvenlik açıklarını arttıran uygulamalar olarak eleştirmesi tam bir ikiyüzlülük örneğidir.

Emeklilik yaş sınırının, bugünkü Adalet ve Kalkınma Partililerin destekleriyle 1992’de kaldırılması

6- 24.12.1985 sayılı 3246 sayılı Kanunda, 1 Ocak 1990 tarihinden sonra ilk defa sigortalı olarak çalışmaya başlayan kadınların 55 yaşında, erkeklerin ise 60 yaşında emekliye ayrılabilmesi kabul edilmiştir.

Ancak, 23.1.1992 tarihli ve 3769 sayılı Kanunla önceden olduğu gibi herhangi bir yaş şartı aranmadan emekli aylığı bağlanabilmesi kabul edildiği halde, bu Kanun erken emekliliği teşvik ederek sosyal güvenlik sisteminin aktüeryal dengelerini olumsuz etkileyeceği gerekçesiyle, Cumhurbaşkanı Turgut ÖZAL tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisine geri iade edilmiş ve yeniden görüşülmesi istenilmiştir. Cumhurbaşkanlığı tarafından geri gönderilen bu Kanun, başta Cumhurbaşkanı Abdullah Gül olmak üzere bugün Adalet ve Kalkınma Partisinde siyaset yapan Refah Partili milletvekilleri tarafından da desteklenmiş ve aynı şekilde yeniden kanunlaştırılmıştır (Kaynak: TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu Raporları).

Dolayısıyla, o dönemde bir an için Genel Başkan Kılıçdaroğlu’nun uyarı görevini yeterince yapmadığım kabul edilse dahi, Cumhurbaşkanlığının geri gönderme yazısına rağmen daha sonraki süreçte yaşananlar ve bugünkü Adalet ve Kalkınma Partililerin o zamanki destekleriyle aynı yönde bir kez daha düzenleme yapılmış olması, Genel Başkan Kılıçdaroğlu’na bu konuda yöneltilen eleştirilerin de ne denli ahlaksız ve maksatlı olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.

Memur emeklileri ile eski işçi emeklileri hala mağdurdur ve hakları verilmemiştir.

 

7- Başbakanın eleştirdiği 1992 yılı öncesinde ve sonrasında, Devlet memurlarının aylıklarında yapılan artışlar aynı şekilde memur emeklilerine de yansıtılmıştır. Oysa, 2002 yılından sonra Devlet memurlarının maaşlarında; denge tazminatı, ek ödeme, döner sermaye katkı payı, performans ödemesi, eş ve çocuk yardımı gibi memur emeklilerinin aylıklarına yansıtılamayan kalemler üzerinden artış yapılarak memur emeklileri mağdur edilmiştir.

Nitekim, bugün ek ödemeleri veya ek ders ücretleri ile birlikte 2.000 TL’den ve hatta 2.500 TL’den daha fazla aylık alan öğretmen, şube müdürü, tekniker, teknisyen, hemşire ve daha bir çok Devlet memuru emekli olduklarında sadece 1.200 TL civarında emekli aylığı alabilmektedir. Bugün itibariyle 2.000 TL’den daha fazla aylık alan işçilerin ise emekli olduklarında 1.800 TL’den daha fazla emekli aylığı alabildikleri dikkate alındığında, memur emeklilerinin uğradığı mağduriyet çok açık bir şekilde ortaya çıkmaktadır (Kaynak. SGK Emekli Maaşı İstatistikleri).

Ayrıca, 2001 yılından önce emekli olan işçiler de mağdur edilenler arasında yer almış ve bu durumda olanların emekli aylıklarında da yeni bir intibak işlemi yapılmamış ve geçmişte tavan tutarlar üzerinden sigorta primi ödeyen işçi emeklileri bugün 900 TL emekli aylığına mahkum edilmişlerdir.

 

 

Yeşil kart sahibi vatandaşlar, kanuni hakları olan genel sağlık sigortası kapsamına hala alınmamıştır

 

8- Bu Hükümet, 2005 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk ettiği Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun yürürlüğe girmesinden itibaren iki yıl içerisinde yeşil kartlı vatandaşlarımızı genel sağlık sigortasına dahil edeceğini açıkladı. Bu yönde kanun çıkardıkları halde aradan geçen beş yıldan fazla süreye rağmen bu sözünü yerine getirmemiştir.

Yeşil kartlı vatandaşlarımızın hala genel sağlık sigortasına devredilmemiş olması ise, bu vatandaşlarımızın yeşil kartlarının iptal edileceği korkusuyla, kendilerine bağımlı hale getirilmesi amacından kaynaklanmaktadır.

Oysa, yeşil kartlı vatandaşlarımız genel sağlık sigortasına devredilmiş olsalardı hem bu bağımlılıktan kurtulacaklar, herhangi bir sınırlama olmadan üniversite hastaneleri ile özel hastanelere gidebilecekler, hem de başka şehirlerde tedavi gördüklerinde ulaşım giderlerini ve gittikleri şehirde yapmak zorunda kaldıkları diğer masrafları alabileceklerdi.

Dolayısıyla, yeşil kartlı vatandaşlarımızın genel sağlık sigortasına devredilmemiş olması, bu vatandaşlarımızın;

  • Devletin kanunlarla kendilerine verdiği haklardan yararlandırılmamasına
  • hala hastaneden hastaneye sevklerle perişan olmalarına,
  • ulaşım ve diğer masrafları için kaymakamlıklar ile belediyelerden yardım dilenmelerine
  • diğer haklarının gasp edilmesine sebep olmaktadır.

Vatandaşlarımız Partimize hükümeti kurma yetkisi verdiğinde, yeşil kartlı vatandaşlarımız hemen genel sağlık sigortasına devredilerek ulaşım ve diğer masrafları otomatik olarak kendilerine ödenmek suretiyle yardım dilenmekten kurtarılacak, uğradıkları haksızlıklar derhal sona erdirilecektir.

 

 

Bağ-Kurlu küçük esnaf yok olmaya mahkum edilmiştir

 

9- 2003 yılında 2.245.732 kişi olan sigortalı esnaf yani Bağ-Kur’lu esnaf sayısı, 2010 yılı Kasım ayında 1.818.163 kişiye düşerek 427.569 kişi azalmıştır. Azalan bu sigortalı esnaf sayısı ise, esnafımızın bu Hükümet döneminde ne denli zorluklara maruz kaldığını ve yok olmaya zorlandığını gösterdiği gibi, bu Hükümetin çalışan sigortalı sayısı ile emekli sayısı arasındaki dengeyi de nasıl bozduğunu ortaya koymaktadır (Kaynak: SGK Kasım 2010 İstatistikleri).

AKP hükümetlerinin izlediği yanlış politikalar sosyal güvenlik açıklarını gün geçtikçe daha da artırmaktadır.

10- Bu Hükümet, sosyal güvenlik sisteminde reform yaparak sosyal güvenlik sisteminin açık veren yapısını düzelteceğini iddia etmiştir. Oysa, 2000 yılında toplanan sigorta primleri ile emekli aylığı ve sağlık ödemelerinin %70’i karşılanabilmekte iken, 2010 yılında bu oran %58’e düşmüştür (Kaynak: SGK Kasım 2010 İstatistikleri).

Ayrıca, sosyal güvenlik sistemi açıkları için Devlet bütçesinden ilk transferler 1976 yılında yapılmaya başlanmış olup, aktarılan tutarın tamamı bütçenin %2.6’sına tekabül etmektedir. Diğer taraftan, 1992 yılında bu oran %1.8 olarak gerçekleşmişken, 2010 yılında tam on kat artarak %18,74’e yükselmiştir (Kaynak: 2011 Bütçe Gerekçesi).

Oysa, 2002 yılından itibaren emekliye ayrılabilme yaşı her yıl biraz daha artmıştır. Evet, Başbakanın kendisini başarılı bulduğu tablonun gerçeği budur. Ama bu gerçek vatandaşın gözünden uzak tutulmakta ve vatandaş kandırılmaya çalışılmaktadır.

Buna göre, bu Hükümet ya yanlış hesap yapmakta ya da vatandaşlarımıza yalan söylemektedir. Hükümetin sosyal güvenlik alanındaki açıkları gidermede ne kadar başarısız olduğu, özel hastane ve ilaç dağıtım şirketleri gibi özellikle sağlık alanında faaliyet gösteren ve kendi yandaşı olan özel şirketlere kamu kaynaklarının haksız bir şekilde aktarılması neticesinde bu açıkların ne kadar çok artmış olduğu ekteki tablolarda açıkça görülmektedir. Bu tablolar, Genel Müdürlük yapanların, Başbakanlık yapanlara göre bu işleri daha iyi bildiklerinin ve bu işleri daha iyi yapmış olduklarının delili olup, birilerinin hiçbir gerçek belgeye ve bilgiye dayanmayan boş palavralarla vatandaşlarımızı bir kez daha kandırmaya çalıştığını göstermekte ve adeta yalanlarını kendi yüzlerine çarpmaktadır. Başbakan, kabadayı ağzıyla ve palavrayla değil, bilgiyle ve belgeyle konuşsun, bu tablolardaki vahim rakamların açıklamasını yapsın.

 

Vatandaşın sigorta primi ödeyecek hali kalmadığından sigorta primleri toplanamamakta, sürekli yeni aflar çıkarılmaktadır.

11- 2008 yılında Bağ-Kur’lu sigortalılardan tahsil edilen sigorta primlerinin toplam tutarı 9,1 milyar (9,1 Katrilyon) TL olduğu halde; 2009 ve 2010 yıllarında tahsil edilen sigorta primi tutarları ise yaklaşık olarak 5 Milyar (5 Katrilyon) TL’ye düşmüştür (Kaynak: SGK Kasım 2010 İstatistikleri).

Halbuki, daha önce tarım işçi sigortalısı olanlar ile isteğe bağlı sigortalı olmak için başvuruda bulunanlar da bu gruptaki sigortalılara dahil edilmiştir. Buna göre, tahsil edilen sigorta primi tutarının %47 oranında azalmış olması, sosyal güvenlik sisteminde nasıl bir kötü yönetim uygulandığını göstermektedir. Bu Hükümet, esnafımızı, ya sigorta primini hiç ödeyemeyecek hale getirdi ya da sigorta primi bile toplayamayıp, sosyal güvenlik açıklarını daha da arttırdı.

İşte, Başbakanın kendi dönemindeki bu açıklardan ve toplanamayan sigorta primlerinden hiç bahsetmemesi ve kabadayı ağzıyla kendisinden öncekilerle uğraşması da bu başarısızlıkları vatandaşın gözünden kaçırarak hedef saptırma gayretinden başka bir şey değildir. Ödenemeyen primler için çıkarılan prim affı ve prim yapılandırmaları ile erken emekliliği sağlamak üzere çıkardığı kanunların sayısını artık vatandaşlarımız bile sayamaz oldu. Oysa, bu Başbakan, çıkardığı kanunların gerekçesine ve hazırlattığı raporlara, prim affı ve borç yapılandırmaları ile geriye dönük hizmet borçlanmalarını ve erken emekliliği kötülemekten başka bir şey yazdırmamıştır. Yani, daha önce kötülediği ne varsa kendisi bizzat Başbakan olarak daha fazlasını yapmıştır.

 

Sosyal güvenliğe ayrılan kaynaklar vatandaşa daha çok fayda sağlayacak şekilde kullanılmamaktadır.

 

12- 2009 yılında işverenlerin çalıştırdıkları işçiler adına ödemeleri gereken sigorta primleri için Devlet bütçesinden sağlanan 5 puanlık prim teşvikinin toplam tutarı 3,5 milyar (3,5 katrilyon) TL’yi geçmiştir (Kaynak: Maliye Bakanlığı Merkezi Yönetim Bütçe Gerçekleşmeleri).

Halbuki, 2008 yılı sonunda 9.574.873 kişi olan işçi sigortalı sayısı, 2009 yılı sonunda 9.618.438 kişiye yükselerek sadece 43.565 kişi artmıştır (Kaynak: SGK Kasım 2010 İstatistikleri).

2009 yılında Devletin işe aldığı ve işçiler gibi sigorta yaptırdığı sözleşmeli personel sayısı ile Devletin yeni işe aldığı işçilerin toplam sayısının bile artan bu sigortalı sayısından daha çok olduğu dikkate alındığında, sadece bu rakamlar bile, Hükümetin izlediği politikaların yanlışlığı ve yetersizliğini göstermek açısından yeterlidir.  Bu durum, bize hesabını sordukları kaynağı kendilerinin kimlere aktardığını açıkça ortaya koymaktadır. 2010 yılında işverenlere aktarılacak tutarın ise 5 Milyar (5 Katrilyon) TL’ye yaklaşması beklenmektedir.

 

İzlenen yanlış ilaç ve sağlık politikaları eczaneleri batırmakta, kendi yandaşlarını zengin etmektedir.

 

13- Sosyal Güvenlik Kurumu üzerinden uygulanan ilaç politikaları neticesinde bugün itibariyle faaliyette bulunan eczanelerin yaklaşık olarak dörtte biri iflas etmiş ve iflas eden bu eczaneler ilaç borçlarına karşılık olarak tekel haline dönüşen birkaç ilaç dağıtım şirketinin kontrolüne geçmiştir.

Eczacılarımız, ilaç dağıtım şirketlerinin zincir mağazalarına dönüşen kendi eczanelerinde işçi durumuna düşmüştür. Sigortalılar için reçete edilen ilaçlar için Devletin ödediği yaklaşık 15 milyar (15 Katrilyon) TL’nin hemen hemen  %20 si kadarı yani 3 milyar (3 katrilyon) TL’si, ilaç dağıtım payı karı ya da muvazaalı olarak işletilen eczane karları olarak birkaç ilaç dağıtım şirketine aktarılmaktadır.

Ayrıca, kendi adlarına faaliyet göstermeye devam eden eczacılarımız ise, ilaç dağıtım firmalarının bu haksız rekabetine karşı gün geçtikçe daha da zayıflamakta ve onlar da iflasa doğru sürüklenmektedir. Bu dağıtım şirketi sahiplerinin Adalet ve Kalkınma Partisi Başkanı ile olan dostlukları da sık sık gazete sayfalarını süslemektedir.

 

Aile sigortası için kaynak soranlar, çok daha fazla kaynağı verimsiz bir şekilde kullanmaktadır.

14- Yukarıda belirtilen yanlış uygulamalar sonucunda 2010 yılında, sosyal güvenlik açıklarının kapatılabilmesi için Devlet bütçesinden tam 55 Milyar (55 Kattrilyon) TL kaynak aktarmak zorunda kalan bu Hükümet, Partimizin açıkladığı aile sigortasının ise kaynağının olup olmadığını sorma cüretini göstermektedir.

Oysa ki, 2009 ve 2010 yıllarında emekli aylıklarında yapılan artışın enflasyonu aşan kısmının, sadece iki yıllık maliyetinin bile yaklaşık olarak 7,8 Milyar (7.8 Kattrilyon) TL olduğu dikkate alındığında, bu Hükümetin nasıl bir tutarsızlık ve ikiyüzlülük içinde olduğu bir kez daha ortaya çıkmaktadır.

Emeklilerimizin aylıklarında tabii ki daha fazla artış yapılması gerekmektedir. Ancak, çok düşük de olsa bir emekli aylığı bile olmayan vatandaşlarımızın durumunu biraz olsun düzeltmenin ve onlara öncelik vermenin neresi yanlıştır.

Böyle bir projenin kaynağını, sadece sosyal adalet duygusundan yoksun olanlar ile vatandaşı kendilerinden yardım dilenmeye mahkum etmek isteyenler veya ikiyüzlüler sorabilir. Bunu da ancak bu Başbakan yapabilirdi ve aile sigortası projemizin açıklanmasından sonra gösterdiği tepki onun gerçek yüzünü ortaya koymuş oldu.

 

Bağ-Kur yetim aylığı alanlar mağdur ediliyor, emsallerine göre haksız bir işleme tabi tutuluyor

 

15- Bu Hükümet, sosyal güvenlik sisteminin bu kadar açık vermesine rağmen vatandaşlarımız arasında hala eşitliği sağlamadı, hala haksızlıkları düzeltemedi veya o kadar çok bilgisiz ve beceriksiz ki bunların farkına bile varamadı.

Çünkü, işçi ve memur emeklilerinin yetimleri, babaları veya annelerinin emekli aylıklarının yarısı kadar yetim aylığı almakta iken, 2008 yılından önce aylıkları bağlanmış Bağ-Kur emeklilerinin yetimleri ise babaları veya annelerinin emekli aylıklarının dörtte biri kadar aylık alabilmektedir. Sosyal güvenlik sistemini herkes açısından eşit hale getireceğini söyleyerek vatandaşa söz veren bu Başbakan, Bağ-Kur’dan yetim aylığı alanlara hala eşitlik getirmedi.

Biz, Bağ-Kur’dan yetim aylığı alan vatandaşlarımızın uğradığı bu haksızlığı hemen düzeltecek ve aylıklarında derhal artış yapılmasını sağlayacağız.

 

 

Ders ücreti karşılığı sözleşmeli olarak çalıştırılan öğretmenler bu gidişle emekli olamayacak

 

16- Öğretmenlerimize kadro vermeyerek ek ders ücreti karşılığında sözleşmeli personel olarak çalışmak zorunda bırakan ve bu öğretmenlerimizin derse girdikleri toplam ders saati toplamının her 7,5 saati için kendilerini bir gün sigortalı sayan bu Başbakan, asgari ücretlilere göre daha fazla sigorta primi ödeyen öğretmenlerimize, bir ay içerisinde en fazla 14 gün sigortalı olma hakkı vermeyi lütuf saymıştır. Böylelikle, öğretmenlerimizi çalışmakta iken mağdur ettiği gibi, emekli olabilmelerini de gerçekleşmesi mümkün olmayan bir hayale dönüştürmüştür.

Öğretmenlerimizin sadece kadro sıkıntılarını çözmekle yetinmeyecek ve kendilerine uygulanan bu haksızlığı geçmiş dönemi de kapsayacak şekilde düzelteceğiz, öğretmenlerimizin sigortalı gün sayılarını hizmet borçlanması yapmalarına da gerek kalmaksızın 30 güne tamamlayacağız. Onları, bu Hükümetin aksine uzman ve usta öğreticiler gibi hizmet borçlanması yapmak zorunda bırakmayacağız.

 

 

Ey hükümet astsubay ve uzman jandarmalar ikinci sınıf vatandaş mı?

 

17- Yükseköğrenim görmüş olan memurların tamamı birinci derecenin dördüncü kademesi üzerinden emekliye ayrılmakta iken, bu Hükümet yükseköğrenim görmüş olan astsubaylar ile uzman jandarmaları ise birinci derecenin üçüncü kademesi üzerinden emekliye ayrılmak zorunda bırakmış ve durumlarında bir düzeltme yapmayarak ikinci sınıf vatandaş durumuna düşürmüş, onurlarını kırmıştır.

Uzman jandarmaların ek gösterge sorunları ile birlikte hem astsubayların hem de uzman erbaşların derece ve kademe sorunları da bizim hükümetimiz döneminde çözüme kavuşturulacaktır.

 

Düşük ek göstergeli memurların emekli aylıkları kuşa döndü

18- Ek göstergeleri 3600’den düşük olan memurların emekli aylıklarında bu Hükümet döneminde meydana gelen azalma, Hükümetimiz döneminde ek göstergelere göre emekli aylıklarına eklenecek tazminat tutarlarını belirleyen tazminat yansıtma oranları yükseltilerek emekli aylıklarında artış sağlanacaktır.

Ayrıca, memurların çalışırken aldıkları ek ödemeler emekli keseneği kapsamına alınarak, hem sigorta prim gelirleri arttırılacak hem de çalışırken alınan aylık ile emekli aylığı arasındaki farklar azaltılacaktır.

 

2001 yılından önce emekli olan işçiler için intibak kanunu hala çıkarılmadı

19- 2001 yılından önce emekli olan işçiler ile 2001 yılından sonra emekli olan işçiler arasındaki eşitsizliğin giderilmesi için bu Hükümetin çıkarmadığı intibak kanunu Hükümetimiz döneminde çıkarılacak ve bu haksız uygulama derhal sona erdirilecektir.

 

KİT’lerdeki yönetici personelin mağduriyetleri giderilmedi

 

20- Daha önce Bakanlıklardaki Daire Başkanları ile eşit tutarda emekli aylığı almakta iken bu Hükümet döneminde mağdur edilen KİT’lerdeki müessese müdürleri, işletme müdürleri ve fabrika müdürlerinin durumu düzeltilecek ve uğradıkları haksızlıklar, bizim Hükümetimiz döneminde sona erdirilecektir.

 

 

Kore ve Kıbrıs gazileri arasında ayrım yapıldı

 

21- Kore ve Kıbrıs gazilerimizin aylıklarında bu Hükümet döneminde getirilen farklılıklar giderilecek ve Bizim Hükümetimiz döneminde gazilerimiz kimseye muhtaç edilmeyecektir.

 

 

Bu Hükümet şehit dul ve yetimlerini unuttu, namerde muhtaç bıraktı

 

22- Bu hükümet, 2002 yılından beri şehit dul ve yetimlerimiz ile malul gazilerimizi hep göz ardı etmiş ve onları perişan duruma düşürmüştür. Ülkeleri için canlarını ortaya koyan bu vatandaşlarımız, Hükümetimiz döneminde bu kötü durumdan kurtarılacaktır. Şehit dul ve yetimlerimiz ile malul gazilerimiz arasındaki farklı uygulamalar kaldırılarak hepsine Devletin eli yeniden uzatılacaktır.

Yukarıda belirtilen açıklamalardan da görüleceği üzere Partimiz, vatandaşlarımızın sosyal güvenlikle ilgili olarak yaşamakta oldukları sorunları ve bu Hükümetin yapmış olduğu haksızlıkları ve yanlışlıkları en ince ayrıntısına kadar takip etmektedir. Takip ettiği gibi bu sorunlara, haksızlıklara ve yanlışlıklara getirdiği çözüm önerilerini de vatandaşlarımızla paylaşmaya başlamıştır.

  
2088 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın
SİGORTA GÜNDEM
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi3
Bugün Toplam50
Toplam Ziyaret1261836
Takvim
Hava Durumu
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar34.425434.5633
Euro36.250536.3957
Üyelik Girişi