Bugün içeriden biraz uzaklaşalım: Margaret Thatcher’ın cenaze töreni için İngiltere’de kampanya açılmış. Şöyle: Thatcher yeni-liberalizmin dünyayı sarıp sarmalamasında veya yakıp yıkmasında başrol oyuncularından biriydi. Amerikan yeni-muhafazakâr ve liberaller çağının, Şikago/Friedman’ın İngiltere temsilcisi ve uygulayıcısıydı. Özelleştirmelere damgasını vurmuştu. Şimdi onun için devlete cenaze töreni düzenletmeyin, Thatcher’in ruhunu sızlatmayın, bir ihale açın, en düşük fiyatı veren cenazeyi kaldırsın, parayı da özelleştirdiği sektörler versin, böylece inancı gereği devlete de yük olmamış olur.”
Yaratıcı bir fikir!
“Demir Leydi”, Alman kararlılığıyla vurdu, kırdı, yıktı, sistemini oturttu. Şili’de seçilmiş solcu Allende iktidarını deviren katil General Pinoche’nin baş destekçilerindendi. İngiltere’nin emperyalist geçmiş ve geleceğinin çok iyi bir savunucusu ve savaşçısıydı. Falkland Adaları’nı talep eden Arjantin’e savaş gemilerini ve uçaklarını gönderdi. Avrupa’da işçileri neredeyse sendikasız, örgütsüz bırakan Para’nın/ Patron’un koçbaşıydı...
Buraya kadar tamam... Eksikleri araştırarak tamamlayın. Benim derdim başka.
***
Thatcher nasıl bir kadın ki anlayın Demir Leydi diye anılıyor. Bir kadın gazetecimiz onunla gurur duyuyor ve diyordu ki, “İster sevin ister sevmeyin ama erkekler dünyasında İngiltere’nin tepesine yükselen ilk kadın olarak şapka çıkartın.” Buna benzer sözler...
İşte tartışmayı açıyorum: Erkek siyasilerden daha erkek ve emperyalist ve yayılmacı bir kadın liderin, ülkenin başına gelmesinden, kadınlar memnun olabilir mi? Kadınların özgürleşmesini, toplumda yükselmesini destekleyen erkekler, yaşasın başardı bir kadın, diye sevinebilir mi, sevinmeli?
Erkek mi erkek siyasetçiler yetmiyormuş gibi şimdi de bir kadının erkeklerin benzeri, tıpkısının aynısı veya daha şiddetlisi bir role soyunması, kadın olması açısından bizi ilgilendirmeli mi? Thatcher örneğinde kalırsak sistemin onu tercih etmesi Thatcher’ın bir kadın olarak başarısı mı, yoksa kapitalist sistemin o dönemdeki taleplerini erkek siyasetçilerden bile daha iyi ve acımasızca yerine getirebilecek bir aday olduğu için mi “başardı”? O dönem, büyük bir olasılıkla vahşi liberal uygulamaları ondan daha iyi gerçekleştirebilecek bir erkek politikacı aday yoktu!
Bizde de bir “ilk kadın başbakan” oldu! Erkeklere rahmet okuttu! Geçmişini falan hiç deşmiyorum.
Hayır, erkek siyasetçilerle yarış edecek ve düzenin her türlü kirliliğini savunacak, omuzlarında taşıyacak, üstelik geliştirecek bir kadını, kadın olduğu için desteklemem söz konusu olamaz. Bu tür kadınların yapabileceği tek şey, bırakın sistemin bütününü, kadınlar üzerindeki baskıyı pekiştirmek ve resmileştirmek olur.
Eşitlik?! Pardon, erkek siyasetten yeteri kadar çekmişken bunun üzerine bir de kendini kanıtlayacak diye daha azgın ve azman düzen sürdürücüsü olarak ortaya çıkacak bir kadın politikacı istemem! Omuzlarımdaki yük iki kat ağırlaşmış hissederim.
Kadınları toplumda değiştirici bir güç olarak görüyorum çünkü toplumun ezilmişleridir. Başkaldırılarının özünde, erkeklerin politik işlevlerine taliplik olamaz; bu kirli toplumun, toplumsal ilişkilerin, eşitsizliğin ve adaletsizliğin sürdürücüsü olamazlar, olmamalıdırlar. Sistemin erkek sürdürücüsü rolünü üstlenemezler, üstlenmemelidirler.
Kadınlar, toplumun iyiyi, güzeli ve özgürlüğü arayacak, isteyecek ve belki de gerçekleştirecek büyük rezerv güçleridir.
Bu bilinç ve değiştirici güçle politika yapacak kadınları başı üzerinde taşımalı toplum. Gerisi, erkek politikacıdan farkı yok benim için.
***
‘ÇEVRECİ’ ERDOĞAN!?
“Arkadaşlar danışmanlarımız arasında çevreci kimse var değil mi? Şu Birleşmiş Milletler Orman Forumu’nun açılışı için yapacağım bir çevreci, iklimci, doğayı koruyucu mükemmel bir konuşma hazırlasınlar.” Tam böyle mi oldu bilmiyorum ama yaptığı konuşmayı Ömer Madra mı hazırladı diye sormadım değil kendime! O kadar yani! Allah allah iklimden girdi, hayvan kürkü giymenin vicdansızlığından çıktı! Yediğimiz çikolatının üretim sırasında nehirleri zehirliyorsa eğer” dedi; büyük kızılderili reisinin ünlü manifestosundan bölüm okudu “Hızlı büyüme karşısında akarsularımız, göllerimiz kuruyor, ormanlarımız tehdit altına giriyor ve ekosistem bozuluyor...” dedi babam dedi!
Böyle sözler duymak tabii ki iyi, hele her türlü kıyımın tavan yaptığı, yönettiği Türkiye gibi bir ülke liderinden! Karadeniz niye ayağa kalkmıştı, biber gazından şehit veren, akarsularımızı istiyoruz diyen jandarmanın dağıttığı köylüler yoksa başka bir ülkeye mi aitti? Emek Sineması yıkımı bir kent katliamı ve belleğini yok etme değil miydi! Güzelim Çamlıca’nın tepesine cami kondurarak güç gösterisi yapan, Taksim Parkı’nı yok etmeye soyunan ve hiç kimseyi dinlemeyen kimdi ayol?! Kaz Dağları’nda, Çaldağı’nda (fotoğraf) maden uğruna büyük katliamlara izin veren, babamın hükümetiydi, yerel halkın büyük direnişine rağmen! Türkiye’de sulak alan kaldı mı kurutulmaktan kendini kurtarmış?
Neyse, yaptığı konuşmayı kendi dinlemiştir umarım. Kulaklarında bir şey kaldıysa, o da bir şeydir, anımsatır dururuz!
11 Nisan 2013 - Cumhuriyet