Önce hakkında bu kadar çok şey yazılan bu insan kimdir bundan biraz söz etmek gerek… “Necip 28 Kasım 1954 yılında Ankara'da doğdu, Atatürk Lisesi’ne gitti, üniversite eğitimini 1977 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Basın Yayın Yüksekokulu'nda tamamladı.
Türkiye’nin siyasi ve toplumsal olarak en karışık dönemlerinde üniversiteyi bitirdi ve 1977-1978 yıllarında Dilde, Fikirde, İşte Birlik adlı aylık bir dergi yayımladı. 12 Eylül 1980’e kadar geçen sürede de çeşitli kuruluşlarda basın müşaviri olarak çalıştıktan sonra akademiye geçti, YÖK’le birlikte bütün üniversitelerde kurulan Ankara Üniversitesi Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü’nde yüksek lisans ve doktorasını yaptı ve öldürüldüğü akşama kadar öğretim görevlisi olarak Ankara Üniversitesi’nde Atatürk İlkeleri ve Devrim Tarihi dersleri verdi.
Türkiye dışındaki Türk topluluklarının yakın tarihi ile ilgili olarak çalışmalar yapan Necip, Orta Avrupa ve Balkanlar'da Türk eserleri, Türk azınlıkları ve şehitliklerimiz konusunda alan çalışmaları yürüttü. Bu çalışmalar çeşitli gazetelerde yazı dizisi olarak yayımlandı. 1995-1996 yılları arasında Birleşmiş Milletler Örgütü'nün bir projesinde (UNDP) görev alarak Moldova'da Gagauz Türklerinin Latin alfabesine geçişi ile ilgili olarak danışmanlık hizmeti verdi.
Buradaki görevi sırasında Cumhuriyet döneminin başında, bölgede Atatürk tarafından görevlendirilen öğretmenlerin bulunduğunu belirleyerek bu öğretmenlerin bugün yaşayan öğrencileri ile geniş bir sözlü tarih çalışması yaptı ve bir kısmını “Kemal'in Öğretmenleri” başlığı ile yayımladı. Çalıştığı alanla ilgili çok sayıda kitap ve makalesi bulunan Necip Hablemitoğlu öldürüldüğü 18 Aralık 2002 tarihine kadar Ankara Üniversitesi’nde “doktor” unvanıyla öğretim görevlisi olarak binlerce öğrenciye 25 yıl boyunca dersler verdi. Bir öğrencisi ‘…Necip Hablemitoğlu, ülkenin çeşitli yerlerinden gelip üniversiteye yeni başlamış pek çok genç için, yüzünün aydınlığı ve bilgisinin enginliği ile "demek aydın kişi böyle oluyormuş" dedirten, onların nazarında hiç diğer hocalara benzemeyen, kendisine duyulan sevgi ve saygıyla diğer hocaları da kıskandıran, o dersi verirken sıkmadığı gibi, öğrencilerini pikniğe gitmişlercesine mutlu hissettiren dopdolu bir inkilap tarihi hocasıdır aynı zamanda...’; bir diğeri ‘Gülen yüzü, içten davranışları, mütevazı kişiliği, yardımseverliği, örgencisine duyduğu sevgi ve engin bilgisiyle mükemmel bir hocaydı’ diyor.
MÜKEMMEL BİR BABA
İlk kitabı II. Dünya Savaşı sırasında Sovyet Rusya tarafından Kırım Türklerinin kendi topraklarından zorunlu göç ettirilişini anlatan ve 1974 yılında yayımlanan Yüzbinlerin Sürgünü’dür. Çarlık Rusyası'nda Türk Kongreleri (1905-1917), Şefika Gaspıralı ve Rusya'da Türk Kadın Hareketi (1893-1920), Alman Vakıfları ve Bergama Dosyası, Kırım'da Türk Soykırımı, Gaspıralı İsmail, Milli Mücadele’de Yeşil Ordu Cemiyeti, Sovyet Rusya’da Devlet Terörü ve Köstebek yazarın diğer kitaplarıdır.
Necip Hablemitoğlu'nun özellikle Türkiye dışında yaşayan Türk toplulukları ve Kırım Türkleri konusunda yayımlanmış tarihi belgelere dayalı çok sayıda makalesi bulunmaktadır. Bir Kırım Türkü olan Dr. Necip Hablemitoğlu Kırım Türklerinin Türkçü lideri İsmail Gaspıralı’ya ait tarihi belgelerden oluşan bir arşive de sahipti. Ayrıca öldürüldüğü dönemde Türkiye ve yurtdışında faaliyet gösteren bölücü terör örgütleri ve Alman vakıfları ile Avrupa Birliği Uyum Yasaları içinde yer alan vakıflar yasası konularında çeşitli araştırmaları bulunan Necip Hablemitoğlu, çalışma alanına ilişkin Türkiye’de ve yabancı ülkelerde sempozyum, panel gibi toplantılarda sayısız konferanslar verip çeşitli televizyon ve radyo programlarına katıldı. Ama her şeyden önemlisi yaşadığı sürede Kanije ve Uyvar için mükemmel baba nasıl olunur için hep örnek oldu…”
BİR GÜN ÖLDÜRÜLECEĞİNİ BİLEREK YAŞADI
Türkiye gibi sancılarla kurtulmuş ve kurulmuş, hep sancılarla ayakta durmaya, var olmaya çalışan bir ülkede, hele de Necip gibi bir yol arkadaşınız varsa, yaşamda böyle bir noktaya gelmek, benim bulunduğum yerden, bu satırları yazıyor olmak hiç de şaşırtıcı değil.
Bu Ölümleri öyle kanıksamışız ki, olaydan sonra benim ilk sözlerim"...zaten bekliyorduk..." oldu. Öylesine kanıksamışız ki, bir gün böyle bir şey olursa ne yapacağımızı bile O'nunla konuşmuşuz. Öyle çok kanıksanmış ki, kurulan cümleler hep şöyle başlıyor; "...Hablemitoğlu kendisinden önce öldürülen aydınlarımız gibi..." deniliyor. Sevgili Necip, hangi değer, hangi inanç, hangi kazanç, hangi çıkar, -ya da ne denirse densin- ne uğruna öldürüldü?
Bu sorunun yanıtını benim vermem mümkün değil.. Ama ben O'nun ne uğruna ölümü göze aldığını çok iyi biliyorum. O'nun bildik deyişle"karıncayı bile incitemeyecek" naif ve zarif insanlığı kadar geniş ve cesur yüreği ile Türkiye'yi çok sevdiğini biliyorum. "...Türkiye'nin üniter ve laik yapısına göz diken tüm unsurlara karşı bunca zahmete, mihnete değer mi, diyorsanız, Atatürk'ün manevi mirasçısı olarak evet değer, diyorum. Çünkü Türküm ve başka Türkiye yok!..." diyen Necip, bir gün öldürüleceğini bilerek yaşadı. O ve O'ndan öncekiler biliyorlardı da, ne yazıktır ki, bu ülkeyi yönetenler bunca cinayete, teröre rağmen bu ülkenin yolgeçen hanı olmasının önüne geçmeleri gerektiğini hala anlayamıyorlar.
CANIM NECİP, DİKKATE ALINMADI
Necip, "Şeriatçı Terörün ve Batının Kıskacındaki Ülke: Türkiye"çalışmasında diyor ki, "...bir terör eyleminin planlanmasından gerçekleştirilmesine kadar geçen evrelerde o kadar çok çıkar hesapları ve manüplasyonlar söz konusu olmaktadır ki, bir terör eyleminin nereye kadar ulaşacağı ya da nihai sonuçlarının ne olacağı asla önceden kestirilememektedir. Küreselleşen terörde son örnek, ikiz kulelerin yerle bir edilişidir. Diyelim ki failleri de belirlenmiştir. Ama bu eylemi kimin yaptırdığına, kimin yönlendirdiğine gelince, bu sorunun yanıtı asla tam olarak ortaya çıkarılamayacaktır. Tıpkı, Uğur Mumcu, Bahriye Üçok, Ahmet Taner Kışlalı, Muammer Aksoy gibi Cumhuriyet şehitlerinin öldürülmesini esas planlayanların ortaya çıkarılamayışı gibi.
Sadece araç olan tetikçilerin kim oldukları, ideolojileri, tabiyetleri, inanç ya da inançsızlıkları önemli değildir; yanıltıcı olan, sadece tetikçilere bakarak yargıya varmaktır. Doğru yaklaşım ise, söz konusu Cumhuriyet şehitlerinin faaliyetlerinden en çok hangi dış ülkenin çıkarlarının zarar gördüğünün belirlenmesinin yanı sıra, aynı kayıpları tekrar vermemek için gerekli caydırıcı önlemlerin alınmasıdır..." Evet, kendi ölümünün faillerini de açıkça ortaya koyan, katilini çok yakından tanıyan Canım Necip, bahsettiğin önlemler, uyarıların dikkate alınmamıştır.
Bu önlemleri almak yerine, "...kardeşim, sen de git yazdıklarına biraz dikkat et.. "denmiş ve hatta hakkında sahte tutuklanma / gözaltı belgesi düzenlenmiş, bir de bu sahte belge -yaygın deyişle- bir kısım medya tarafından kullanılmış, aynı bir kısım medyaya Necip tarafından açılan tazminat davaları kazanılmıştır. Geçmiş suikastlardan hiç bir ders çıkarılmamıştır.
Sistematik bir biçimde aydınların katledildiği cinayetleri, önlemek ve faillerini ortaya çıkarmak sorumluluğunu yerine getirmesi gereken ilgililerin dahi, "...faili meçhul olarak kalacak..." yaklaşımı ile baktıkları bir ülkede, hangi demokrasiden, hangi hukuk devletinden ve en önemlisi devletten söz edilebilir mi? Siz kendinizi devlet zannetmeye devam edin…
BELKİ SORUŞTURMAYI BAVUL GAZETECİLERİ YÜRÜTÜYORDUR
Ben biliyorum ki, teröre karşı tedbir alması gerekenler, ilgililer, yetkililer vs. Necip'i ve Necip'ten öncekileri anlamasalar da, yazdıklarını / çalışmalarını riskli bulsalar da, O'nu anlayabilmiş o kadar çok insan var ki.. Bunların başında yüzlerce öğrencisi geliyor. Onlar Necip'i çok iyi anladılar ve fikirlerini içselleştirdiler. Bu çok önemli bir kazanım, çünkü onlar Türkiye'nin aydınlık geleceği...
Necip zeki, duyarlı ve yalın bir Türk aydını idi. Aynı zamanda kocaman, sevgi dolu yüreği, sıcacık bakan gözleri ve hiç eksilmeyen gülümsemesi ile özel bir insandı. Dürüst, gözüpek, güvenilir ve onurlu biriydi. Yaşamın tüm zorluklarına karşın elindeki avucundaki her şeyi, ama en çok da sevgiyi paylaşmayı bilen gerçek bir beyefendi ile sırt sırta vererek geçirdiğim yıllar için Tanrı'ya şükrediyorum. Suikasttan sonra, kimlere ve nerelere hizmet ettikleri herkesçe malum, sermayenin ve gücün basınındaki o çok bilmiş kimi köşe yazarları, ya bu olaya hiç değinmemeyi yok saymayı tercih ettiler ya da her zamanki gibi kuşku yaratmaya çalıştılar ve hak edilmiş bir ölüm olarak bir "derin devlet" senaryosu içine koyuverdiler. Tıpkı şimdi yapıldığı gibi...
O zaman bunu açığa çıkarmak da basının işi mi diye görülüyor pek çok olaydaki gibi… Belki soruşturmayı da ajitasyon-provokasyon ve bavul gazetecileri yürütüyordur, savcılar Hablemitoğlu suikastı soruşturuluyor mu ya da dosya nerede bilmediklerine göre.
HANİ NAMUS BORCUYDU
Hani 10 yıldır bana soruyorsunuz ya; “… Necip Hablemitoğlu neden öldürüldü ve kimler yapmış olabilir…” diye, bana göre Necip susturulmuştur. Bu bir yok etme cinayetidir ve aynı zamanda, ülkede her çeşit emperyalizme direnç gösteren tüm sivil inisiyatife bir gözdağıdır.
Kimlerin yaptığını bulmak ise yetkililerin görevidir, sahi bir de namus borcuydu bu cinayetin çözülmesi, ama diğer yandan da bu cinayeti bu ülke ört bas etmişti. Hangisine inanacağız, varın benim yerime Allah Rızası için biraz da siz düşünün ve sorun…
Prof. Dr. Şengül Hablemitoğlu
Odatv.com