Yaşamak Bir Ağaç Gibi Tek ve Hür, Ve Bir Orman Gibi Kardeşçesine...

Misak-i Milli içinde...

Site Menüsü
Saat
Site Haritası
İşte Suriye ile ilgili gerçekler

DÜNYA

6 Aralık 2012

İşte Suriye ile ilgili gerçekler

http://www.gercekgundem.com/?p=509544

‘Suriye kimyasal silahları kullanacak’ iddiasının gündeme gelmesi bir işaret...

reklam

Alper Birdal - haber.sol.org.tr - soL Gazetesi dış haberler sorumlusu Ali Örnek’le son dönemde Batı ve işbirlikçilerinin yeniden gündeme getirdiği “Suriye kimyasal silah kullanacak” iddiasını konuştuk. Örnek, iddiaların bir “sahte bayrak” operasyonunun ön hazırlığı olduğu görüşünde.

Son günlerde bir kez daha Suriye yönetiminin elinde kimyasal silahlar bulunduğu ve bu silahları kullanabileceği yönündeki iddialar gündeme getirilmeye başlandı. Suriye’ye yapılacak daha kapsamlı bir müdahaleyi meşrulaştırma çabalarının ana gerekçesi olan bu iddiaların yakından takip edilmesi önem taşıyor. Zira Suriye yönetiminin “kimyasal silah kullanmasının” ülkedeki mevcut durum çerçevesinde hiçbir mantıksal gerekçesi bulunmuyor. Suriye ordusu pek çok noktada muhaliflere karşı zaten üstünlük kurmuş durumda. Ancak bu iddiaların, istihbarat jargonunda “sahte bayrak operasyonu” diye adlandırılan bir girişime zemin hazırlamak için gündemde tutuluyor olması olasılığı ciddi bir endişe kaynağı.

Suriye’deki gelişmeleri yakında takip eden soL Gazetesi dış haberler sorumlusu Ali Örnek’le Suriye’deki son gelişmeler ve özellikle de Batı ve işbirlikçileri tarafından yeniden ısrarlı bir şekilde gündeme getirilen bu iddiaları konuştuk.

Suriye yönetiminin kimyasal silah kullanacağı yönündeki iddialar yeniden gündemde. Sana göre bu iddialarda bir gerçeklik payı var mı, yoksa bu iddialar Batı’nın Suriye’ye karşı girişimlerinin bir unsuru mu?

Ben kimyasal silah iddialarının bir “sahte bayrak” operasyonu olduğunu düşünüyorum. Sahte bayrak, dost kuvvetlerin kendisini düşman kuvvetler gibi gösterip bir operasyon yaparak, daha büyük bir savaşı meşrulaştırılmasına verilen ad. NATO bazı örneklerde bu tip operasyonlara daha önce de başvurdu.

Bu sahte bayrak operasyonunun belirli ayakları var. Birincisi Suriyeli muhalifler. Muhalifler bu operasyonun merkezinde bulunuyor. Hem fiili olarak bunda rol almaya çalışıyorlar hem de Türkiye ve İsrail’i de içeren Batı ittifakının Suriye’ye yapacakları bir saldırıyı, açıklamalarıyla meşrulaştırmaya çalışıyorlar.

İkincisi medya ayağı. Medyada da benzer bir kampanya var. Bunun da başını New York Times gazetesi çekti. Kimyasal silah hikayesini bu gazete yeniden ısıttı.

Üçüncü ayağını ise Türkiye ve İsrail gibi, Suriye’ye komşu ülkeler oluşturuyor. İsrail, The Atlantic dergisinde yazıldığı üzere, Ürdün’le birlikte Suriye’ye saldırı planı yaptı bu süreç içerisinde.

Dördüncü ayakta ise ABD var. ABD, belirli dönemlerde bu operasyonu ittirerek, belirli dönemlerde ise durdurarak pazarlık yapmaya, dengeleri gözetmeye çalışıyor.

Kimyasal silahlar bahsindeki iddialarla ilgili olarak Suriye yönetiminin tavrı nedir?

Suriye yönetimi hiçbir zaman elinde kimyasal silah olduğunu kabul etmedi. Hatta Beşar Esad kendisi de bunu söyledi. Suriye devleti baştan beri söylemi sürdürüyor, o da şu: “Elimizde kimyasal silah olsa dahi, bunu halkımıza karşı kullanmayız”.

Bu açıklamaların en tartışmalı olanı Suriye Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Cihad Makdissi’nin temmuz ayında yaptığı bir açıklama oldu. Makdissi’nin önceki taraf değiştirdiği iddia edildi biliyorsun. Makdissi temmuzda yaptığı açıklamada benzer bir vurgu yapıyordu. Yani “bizde bu silahlar yok, ama olsaydı bile bunu halkımıza karşı kullanmazdık” dedi. Buna karşın bu demeç, Batı basınında “Makdissi, Suriye’nin kimyasal silahları olduğunu kabul etti” diye sunuldu.

Ben o dönemde Cihad Makdissi’nin Twitter hesabından yaptığı açıklamaları takip ediyordum. Makdissi bu haberleri yapan medya kuruluşlarına sürekli tekzip yolluyor, “dediklerimi çarpıtmayın, mesleğinizi hakkını vererek yapın” diyordu. Hatta New York Times’a doğrudan bir açıklama gönderdi bu konuda. Ama bu açıklamaları medyada göremedik.

Bir de şu var. Aslında Suriye’nin elinde kimyasal silahlar olduğu iddiası, Suriye’deki silahlı kalkışmanın başlamasından çok önce gündeme getirildi. ABD ilk kez 2009’da Suriye’nin elinde kimyasal silah olduğunu söyledi. Ama bu tartışmanın üstü kapatıldı. Ta ki geçtiğimiz mayıs ayına kadar. Ve bu meseleyi tekrar gündeme getiren ilk olarak İsrail oldu.

Sana göre bu bir sahte bayrak operasyonu hazırlığıysa, neden tekrar tedavüle sokuldu? Yaz başında bu konu hem İsrail hem de ABD tarafından gündeme getirilmişti. Sonra tartışma kesildi ve şimdi tekrar ön plana çıkarıldı. Neden?

Suriye’ye yönelik müdahale, emperyalizm tarafından bir türlü meşrulaştırılamadı. Özellikle El Kaide gibi radikal İslamcı grupların varlığı nedeniyle Batı, kendi kamuoyunda bu müdahaleyi meşrulaştırmayı başaramıyor.

İkincisi Rusya’nın direnci var. Bu direnci baypas etmeyi deneyen girişimlerde bulunuyorlar. Bunların adresi de NATO. Çünkü NATO’nun Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nden (BMGK) onay almadan saldırı yapma yetkisi, sadece örgüte üye ülkelerden birinin saldırıya uğraması halinde var. Suriye’ye yönelik dış müdahale kampanyaları da hep böyle gündeme geliyor. İşte, “Suriye Türkiye’yi sınırda taciz ediyor” iddiaları…

Dolayısıyla onlar için en uygun söylem bu. Böylelikle sanki Suriye halkını koruyormuş gibi müdahalelerini gerçekleştirebilecekler. İkincisi de böyle bir durumda BMGK mekanizmasını baypas edebilme şansı bulacaklar.

Doğrudan NATO operasyonu yapabilirler diyorsun yani…

Evet, doğrudan NATO saldıracak. Libya’da da gündeme getirdikleri “koruma sorumluluğu” misyonuyla bunu yapmayı deneyecekler.

Arada ABD’nin 2009’da kimyasal silah iddialarını gündeme getirmesinden sonra, son kriz sürecinde bu iddiayı ilk kez İsrail’in dile getirdiğini söyledin. Bunu biraz açar mısın?

Evet, konuyu mayıs ayında ilk kez İsrail gündeme getirdi. İsrail o açıklamasında “Suriye’de rejim düşerse ya da kimyasal silah depolarını koruyamayacak kadar istikrarsızlaşırsa, biz buna müdahale ederiz” dedi. Bu açıklamadan hemen sonra muhalifler, “rejim düşerse bu silahları biz koruyacağız” dediler. Özgür Suriye Ordusu’nun (ÖSO) bir komutanı bunları Ha’aretz gazetesine söyledi.

İsrail daha sonra bu iddiayı temmuz ayında tekrar dile getirdi. İsrail bu sefer “bu silahlar Hizbullah’ın eline geçerse Suriye’ye müdahale edeceğiz” dedi. Bu açıklamadan kısa bir süre sonra Suriye’nin Irak Büyükelçisi Nevaf el Faris taraf değiştirdi. Bu adam “Suriye yönetimi kimyasal silahları Hizbullah’a vermek istiyor” diye konuştu. Tam da İsrail’in müdahalesini meşrulaştıracak şekilde!

Temmuz ayı boyunca bu tartışma sürdü. O dönemde muhalifler sürekli bu iddiaları meşrulaştırma yoluna gitti. Örneğin eylül ayında Suriyeli bir komutan Halep’ten Türkiye’ye kaçtı. O kişi de “yönetimi kaybedeceğimizi anladığımız anda Halep’te kimyasal silah kullanacaktık” dedi. Aynı adam bir de “kimyasal silahları Hizbullah’a vermeyi düşünüyorduk” diye de konuştu. Yani ortada tam bir mantıksızlık var. Suriye yönetimi bir yandan yönetimi kaybettiğinde bu silahları kullanacak, diğer yandan da bu silahları Hizbullah’a verecek…

Ardından bu mevzuyla ilgili Türkiye devreye girmeye başladı. Abdullah Gül Financial Times’a konuştu ve “Biz Patriotları Suriye’nin kimyasal tehdidinden korunmak için almak istiyoruz” dedi. Nedense muhalifler o dönemde de çıkıp “Suriye’nin Türkiye’den intikam alma planları var” gibi açıklamalar yaptılar.

Özetle bunun bir kampanya olduğu muhalifler yaptıkları açıklamalardan anlaşılıyor. Muhaliflerin bu süreçte Batılı devletlerin Suriye’ye yönelik müdahale tehditlerinin altını doldurma gibi bir misyon üstlendiğini görüyoruz. Bunu da genellikle taraf değiştiren üst düzey bir isim bularak yapıyorlar.

Şimdi de Makdissi’nin taraf değiştirdiği söyleniyor…

Kardeşi taraf değiştirmedi, görevinden alındı diyor. Suriye yönetimine yakın kaynaklar ise kovulduğunu söylüyor ve buna gerekçe olarak kimyasal silahlar bahsindeki sorumsuz açıklamalarını gündeme getiriyorlar. Ama Makdissi’nin durumu henüz tam olarak netlik kazanmadığından bu konuda yorum yapmak için henüz erken.

Peki, kimyasal silah iddiasının tekrar güçlü bir şekilde gündeme getirilmesini neye bağlıyorsun?

Bu iddiaların gündeme getirildiği bütün dönemeçlerde muhaliflerin büyük bir operasyon dalgası başlattığını görüyoruz. Buna paralel bir “Suriye yönetimi düştü düşecek, kontrolünü yitirdi” iddiaları ortaya atılıyor.

Temmuz ayında çok büyük bir saldırı dalgası başlattılar. Halep savaşı… Binlerce militanı Hatay ve Kilis üzerinden Halep’e soktular ve “rejim çöküyor” gibi haberler basına yansıtılmaya başlatıldı. Çatışmalar biraz durulduğunda ise şunu gördük: Muhalifler kentin yalnızca dış banliyölerini ele geçirebilmiş. Merkezde herhangi bir durum yok… Ama bunu öyle bir şişirdiler ki, Suriye yönetimi Halep’i kaybetmek üzere diye düşündürttüler insanlara. Bununla birlikte insanlar “rejim kontrolü kaybederse kimyasal silah kullanır” iddialarını hatırladı.

Şimdi de aynı durum var. Kimyasal silah iddiası New York Times’da ilk kez 1 Aralık’ta gündeme getirildi. 29 Kasım’da muhalifler 40 bin militanı Şam’a yönlendirdiler ve büyük bir saldırı başlattılar. Yine “Şam düştü düşecek” iddialarını görmeye başladık medyada. Kimyasal silahlar birden tekrar ortaya çıktı.

Bu önceden çalışılmış bir senaryo. Sis perdesi dağılınca gördük ki muhalifler Şam’da hiçbir şey yapabilmiş değil. Bazı kenar mahallelerde tutundular, ama Suriye ordusu Şam’ın merkezine hakim.

Üstelik bu ay Suriye ordusu bütün medya karalamalarına rağmen çok büyük başarılar elde etti. Örneğin isyanın en büyük kenti Humus’tu. Humus’ta şu an muhalifler Kuseyr'de sıkışmış durumda. Yaptıkları tek şey Humus merkezinde bomba patlatmak oldu. Hama’da hiçbir şey yok; artık Hama’yı duymuyoruz bile… Bir ara orası da muhaliflerin eylem merkeziydi. En büyük başarıları ise İdlib’de, çünkü artık bu işi tek başına Türkiye üstlenmiş gibi… Muhaliflerin Lübnan ve Ürdün’den geçişleri büyük ölçüde kapatıldı. Türkiye’nin desteğiyle İdlib hattından saldırıyor. Ama orada bile Suriye ordusu Marat el Numan’ı, yani İdlip-Halep hattının en önemli noktasını tutmuş durumda. Ordu Halep’te de önemli ilerleme kaydetti. Muhaliflerin en önemli ikmal yollarından bir tanesi Kilis’ten başlayıp, Azaz’a, oradan da Halep’e uzanıyor. Bu hattın Halep girişindeki El Yirmum bölgesi artık ordu kontrolünde.

Haseke, Türkiye’nin destek verdiği El Kaide unsurlarıyla Kürtlerin savaşına sahne oldu. Rakka da öyle… Bu iki yerde de muhalifler yalnızca sınır bölgelerinde tutunabildiler.

Aslında, El Cezire ve El Arabiya gibi organları saymazsak, Ortadoğu basınına baktığınızda Suriye’deki durumla ilgili başka bir tablo görüyorsunuz; Batı basınına baktığınızda başka… Ortadoğu basını ordunun yol aldığını yazıyor, Batı basını ise Suriye yönetiminin düşmek üzere olduğu propagandası yapıyor. Bu da bana muhalifler ve Batı ittifakının kurgulanmış bir senaryoya göre hareket ettiğini düşündürüyor.

Son günlerde soL gazetesinde de kimyasal silah iddialarının Suriye müdahalesinin parolası haline getirildiğini yazıyorsunuz. Bugün, ABD’nin Irak ve Libya müdahalelerinde aynı iddiayı saldırı gerekçesi olarak sunduğunu hatırlatıyor gazete. O dönemde başta ABD basını olmak üzere ana akım medya, bu iddiaları pazarlıyordu. Bugünkü soL gazetesinde New York Times’ın daha sonra bu iddiaların yalan olduğunu kabul ettiğini ve özür dilediğini hatırlattınız. Peki, foyaları bu kadar meydana çıkmışken, üstelik Suriye bahsinde olası bir dış müdahaleyi gerekçelendirmek için başka yollar da bulabilecekken neden kimyasal silah iddiasına yaslanıyorlar?

Evet, ABD 2003’te Irak müdahalesi öncesinde de kitle imha silahları palavrasını ortaya attı. Üstelik o dönemde Batı kamuoyu bu tip saldırılara daha hazırdı ve ABD’nin eli daha rahattı. İşte 11 Eylül saldırıları sonrasında gündeme getirilen “teröre karşı müdahale” vesaire gibi argümanlarla… Rusya da o zaman kendisiyle boğuşuyordu ve hiçbir direnç gösteremiyordu. Ama buna rağmen uzunca bir süre kitle imha silahları bahanesini gündeme getirdiler.

Son kertede isteseler kamuoyuna da pek aldırmadan saldırabilirler diye düşünülebilir. Ama bence her operasyonlarında kamuoyu desteğini önemsiyorlar.

Şu ana kadar söylenenler o desteği sağlamadı mı?

Hayır, bence kesinlikle sağlamadı. Bilakis Suriye’nin El Kaide unsurlarının yaptığı terör saldırılarını gündeme getirmesi tersinden etkili de oldu. Daha önemli bir boyutu ise kendi aralarındaki pazarlıklar.

Temmuz ayında kimyasal silahlarla ilgili iddialar konusundaki gerilimi Obama en yüksek noktasına taşıdı ve “Bizim için kimyasal silahlar kırmızı çizgi” dedi. Şimdi de Clinton aynısını söylüyor. Ama eylül ayında bu konuyu yine ABD kapatmıştı. Savunma Bakanı Leon Panetta o dönemde “Biz baktık ve bunlar güvenli, şu an için bir tehlike görmüyoruz” demişti. İsrail de aynı şeyi söyledi o süreçte.

Bu iş, kendi aralarındaki bir pazarlığa da tekabül ediyor. Eğer bu son kimyasal silahlar bahsinin bir Libya bağlantısı varsa, bunun kesinlikle bir Katar-Türkiye bağlantısı da var. Uluslararası müdahaleyi sürekli isteyen ekip, muhalifler eliyle bir sahte bayrak operasyonu yapılmasını zorluyor olabilir. ABD de uluslararası dengelere bakarak, zaman zaman bunun önünü açıyor, zaman zaman da kapatıyor.

Medya kampanyası ise önemli. Türk medyası, Batı basınında yazılan her şeyi doğru olarak kabul ediyor ve psikolojik operasyonun parçası oluyor. Oysa ABD ve Batı’nın 2003’te Irak için, 2011’de de Libya için kitle imha silahları argümanını devreye soktukları unutulmamalı. İkisi de yalan çıktı. Libya’da Muammer Kaddafi halkına karşı kimyasal silah kullanabilir dediler, ama Libya’da kimyasal silahlar sadece Beni Velid’de, yani Kaddafi devrildikten sonra Kaddafi yanlılarına karşı yeni rejim tarafından kullanıldı. Bunlar Batı basınında hiçbir şekilde haber olmadı.

Batı medyasının bugün Suriye’yle ilgili gündeme getirdiği iddialarda çelişkiler var mı?

Evet, hem de çok açık bir biçimde… Bunlardan bir tanesi yayımlanan kimyasal silah raporlarıyla ilgili. Özellikle AFP’nin haberinde, ki bu haber The Times ve The Telegraph tarafından da kullanıldı, ABD yetkililerinin Suriye’deki kimyasal silah tesislerinde sarin gazı üretildiğini söyledikleri aktarılıyor. Kimyasal silahlar hakkında biraz bilgisi olan herkes şunu bilir: Kimyasal silahlar bir yerde üretilip, savaş başlıklarına yüklenip düşmana atılmaz. Kimyasal silahların ön bileşikleri savaş başlıklarında ayrı kompartımanlarda bulunur ve bunlar füze ateşlendiği anda savaş başlığı içinde tepkimeye girerler. Zehirli gaz da o sırada açığa çıkar ve kapsül infilak ettiğinde gaz etrafa saçılır. Yani tesiste sarin gazı üretildiği iddiası koca bir yalan. Buna rağmen herkes, bu temel soruları bile sormadan, Suriye’nin kimyasal silah ürettiğinden emin!

Bir de bu iddiaların ana akımın medya tarafından hiç gündeme getirilmeyen bir boyutu var. Muhaliflerin kimyasal silah kullanma olasılığı, yani senin bahsettiğin anlamda bir sahte bayrak operasyonu yapmaları…

Evet, bu çok önemli… Temmuz ayında Halep’te gaz maskeli muhalif militanlar görüntülendi. O sırada da “Suriye halkına karşı kimyasal silah kullanabilir” iddiaları tedavüldeydi.

O dönemde Libya’daki kimyasal silahların bir kısmının Suriye’ye getirildiği söylendi. Ana akım medyada değil tabi; Russia Today’deydi sanırım. Bilinen bir gerçek şu: Katar’ın parasıyla Libya’dan silah alınıyor, bunlar Akdeniz üzerinden İskenderun Limanı’na gönderiliyor ve buradan da Suriye’ye ulaştırılıyor.

Bir başka iddia da, Hatay ve Kilis’te ABD özel kuvvetlerinin Suriyeli muhalifleri kimyasal silahlar konusunda eğittiği hakkında. Benzer bir eğitim üssü Ürdün’de de var. Bu kişilerin kimyasal silahların kullanımı durumunda hemen devreye girmek üzere eğitildikleri söyleniyor. İyi de 200 kişilik birlik nasıl müdahale edecek? Bunların başka bir amacı olduğu çok belli. Bunlardan bir tanesinin de muhaliflere kimyasal silah eğitimi vermek olduğu söyleniyor. Bu kişilerin küçük bir kasabada çatışmaların hemen ardından, ki genellikle bunu tercih ediyorlar, bir katliam gerçekleştirip, “o kent isyan etti, Suriye ordusu kimyasal silah kullandı” demesi mümkün.

  
2018 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın
SİGORTA GÜNDEM
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi6
Bugün Toplam55
Toplam Ziyaret1262243
Takvim
Hava Durumu
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar34.440034.5781
Euro35.959736.1038
Üyelik Girişi