Liberallerin Tarihi Yanılgısı
Liberallerin Tarihi Yanılgısıhttp://cumhuriyet.com.tr/?hn=383370&kn=47&ka=4&kb=5&kc=47 Düşünüyorum da kâbus nasıl bu noktaya geldi; işler, nasıl açık açık dünyanın en kıdemli diktatörlükleriyle özdeşleşen “Latin Amerika usulü başkanlık sistemi” ve “Türk usulü başkanlık” sistemi istemeye dek ilerledi? Eskiden hiç olmadı ileri sürülen rejim değişikliğine meşruiyet kılıfı sağlamak adına, sadece öykünülen gelişmiş demokrasi modelleri gündeme getirilir;“ABD usulü başkanlık”/“Fransa’nın yarı başkanlık sistemi” örnek gösterilirdi... 2012 sonu itibarıyla tavan yapan acayip özgüven patlamasıyla bu tür göz boyama taktiklerinden de vazgeçtiler. Damardan “Latin Amerika/Türk usulü başkanlık sistemi” isteyecek kadar açık-sözlüleştiler. Kendime bu noktaya nasıl vardık sorusunu sorduğumda ister istemez filmi geri sarıyorum. Filmi geri sarınca zıvanadan çıkıyorum. Zıvandan çıkmam için zaten “liberal” denen aydınlarımızın günlük yazılarını takip etmem yetiyor. Öyle şeyler yazıyorlar ki sanki siber uzaydan buraya ışınlanmışlar, duruma asla müdahil olmamışlar, denge-fren mekanizmalarının devreden çıkmasıyla baş gösteren kontrolsüz güç ve özgüven patlamasına en ufak katkıları bulunmamış; onlar da bizler gibi, sonunda ortaya çıkan tabloya eli mahkûm maruz kalmış... İş işten ve atı alan Üsküdar’ı geçtikten sonra, bugün şimdi Erdoğan’ı yerden yere vuruyorlar. Ortadoğululuğumuzu yeni keşfediyorlar Ahmet Altan geçen gün “Üçüncü Meşrutiyet” başlığıyla bir yazı yazdı.İstenilen ‘Törkiş Başkanlık’ sistemi için; “Bu sistemin örneklerini bulabilmek için 140 yıl kadar geriye gitmek gerek. 1876’ ya… Osmanlı’ya. ‘Bir padişahla bir meclisin’ olduğu meşrutiyet dönemine… AKP’nin istediği sistem gelirse biz kendimize bir ‘padişah’ seçeceğiz. Yeni bir Abdülhamit” dedi. Bonjour! Yazının gerisi de ilginç. “AKP, halka bu cumhuriyeti ‘demokratikleştirme’ sözü vererek iktidar oldu”diyor Altan: “Demokratik bir cumhuriyet kuracaklardı. Bir zaman bu yolda yürüdüler gerçekten. AB uyum yasaları çıkartıldı, askeri vesayet geriletildi(ve) AKP yüzde 50 oy aldı. Demokrasi yolunda hiçbir engel yoktu önünde. Ama neticede burası bir Ortadoğu toplumu ve Erdoğan’da Ortadoğulu bir lider. İktidar açlığını tatmin etmek neredeyse imkânsız. Ve onların başkanlık önerisiyle birlikte biz neyle karşılaştık şimdi: Üçüncü Meşrutiyet’le” Türkiye’nin bir Ortadoğu toplumu ve Erdoğan’ın da “Ortadoğulu bir lider”olduğunu sanki yeni keşfetmiş gibi yazıyor Altan. Ülkeye sanki ilk kez ayak basan bir Birleşmiş Milletler gözlemcisiymiş gibi konuşuyor… Bu uzak “gözlemci” tonunu sıklıkla kullanan bir diğer kalem erbabı da Hasan Cemal. Dün Ergin Yıldızoğlu da atıfta bulundu... “Mesele nedir? Erdoğan’ın zihniyetidir” diyor Cemal: “ Mesele nedir? Erdoğan’ın gücü kullanma tarzıdır, demokrasi anlayışı, kültürü, hukuk anlayışıdır!” Kral çıplak! Türk siyasetinin bir nevi hakemliği mertebesine yükseltilen liberallerimiz; Erdoğan’ın zihniyeti, demokrasi kültürü, hukuk anlayışıyla sanki yeni tanışıyor, Erdoğan’ın bir Ortadoğu toplumunun Ortadoğulu lideri olması keyfiyetiyle yeni yüzleşiyor, bu durumun sonuçlarıyla yeni hesaplaşıyor ve karşı karşıya olunan badireleri, harikalar diyarına henüz adım atan bir Alis misali yeni fark ediyorlar. Bunu nasıl açıklayabiliriz? Yalnızca eyyamcılık, sağduyusuzluk, öngörüsüzlük, basiretin bağlanması, analiz yetersizliği ve siyasi körlükle mi? Bunların hepsi mutlaka geçerli. Ancak Türkiye’nin yönünü Ortadoğu diktatörlüklerine çeviren en belirleyici yanılgı, gözü kapalı AB’ye yaslanmak oldu… Bugün ne diyeceklerini, ne söyleyeceklerini şaşıran liberallerin ortak noktası,“AB referansını” fazlasıyla ciddiye almış olmaktı. Her şeyi çok iyi bildiklerini düşünen bu ekibe göre, Türkiye nasıl olsa Erdoğan’la birlikte AB’ye çıpalanmaktaydı. Erdoğan’ın demokratik sicili fazla güvenilir olmasa da nasıl olsa “Kopenhag Kriterleri” vardı. Raydan çıkma teşebbüslerini nasılsa Brüksel denetim altına alır, Kopenhag Kriterleri bizi, bize karşı korurdu… AB çıpasını yitirmek istemeyen Erdoğan ilk günden zinayı suç yapmak dayatmasından vazgeçmemiş miydi? Binaenaleyh Erdoğan’ı tanımlayan ilk özelliği otoriterliği değil, pragmatikliğiydi. Türkiye’yi İran olmaktan kurtaracak en büyük fark işte buydu! Bugün aydan gelmişçesine birdenbire Türkiye’nin “Ortadoğululuğunu”keşfeden arkadaşlar; sanıyorum fazlasıyla bu şablona itibar etti. Tüm bahislerini bu taktik destek üzerinden Erdoğan’a oynadılar. Taktik ters tepince kontrpiyede kaldılar. Şimdi kral çıplak! Buradan devam ederiz…. 6 Aralık 2012 - Cumhuriyet |
2087 kez okundu
YorumlarHenüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |