12 Eylül ve Türkiye’nin Sorunu 12 Eylül ve Türkiye’nin Sorunu
Sevgili okurlarım, aynı konuda yazdığım üçüncü yazı bu: Dikkat ederseniz, adını koymadan “Türkiye’nin Sorunu” diyorum… İzninizle, yazılarımın sonunda bu soruna ad bulmaya çalışacağım. İlk yazımda sorun çözmenin kuramsal, soyut ilkeleri üzerinde durdum. Somut konulara girdiğim ikinci yazımda, yakın tarihle başlayarak AKP iktidarı dönemini irdelemeye çalıştım. Sizden aldığım olumlu geri bildirimlerle cesaret buldum, mütevazı çabamı sürdürüyorum. Tekrar belirtmek isterim: “Bekâra karı boşamak kolaydır!” derler… Ya da “Dingil kırıldıktan sonra yol gösteren çok olur!”... Bu yazılarımın kimseye akıl vermek, yol göstermek gibi bir amaç taşımadığını, sadece hepimizin güvenliğini, hayatını, refahını, kendisinin ve ailesinin geleceğini ilgilendiren çok büyük ve önemli bir sorun üzerinde, bir toplumbilim öğrencisinin, bir yazarın irdeleme denemeleri olduğunu yeniden vurgulamak isterim. Zaten böylesine büyük sorunlar ne tek bir nedene, ne tek bir olaya, ne de tek bir kişiye ya da örgüte bağlanabilir; ne de kısa yoldan mucizevi çözümler vardır! Zaman içindeki çeşitli oluşumlar, süreçler, ulusal ve uluslararası faktörler işin içine girer ve bütün bunların birikimiyle böyle geniş ve hayati sorunlar ortaya çıkar. Büyük devletler bunları önceden görmek, çeşitli seçeneklere göre önlemler almak için pek çok çalışma üretir, senaryolar oluşturur, tartışmalar yapar… Küçük ve azgelişmiş ülkeler ise “Bu coğrafyanın kaderi”, “Emperyalizmin, dış ve iç düşmanların oyunları”, “Bu yöneticilerle bu kadar oluyor”, “Bu halkla bu kadar oluyor”, “Bizim zaten gücümüz ne ki” diye, aslında hepsi bir ölçüde doğru da olabilecek ama sorumluluğu yöneticilerden başkalarına atan sloganlarla avunur, bunların oluşturduğu fırtınalar önünde sürüklenir gider. *** 12 Eylül 1980 askeri darbesi hiç kuşkusuz pek çok kişinin, özelikle birçok aydının, yazarın, politikacının, gencin, öğretmenin, öğrencinin hayatını kurtarmıştır… Ama izlediği politikalar, yol açtığı yapısal değişimler açısından, bugün karşı karşıya olduğumuz “Türkiye’nin Sorunu”na büyük katkılarda bulunmuş, bugünü hazırlamıştır. Bu kara günleri hazırlayan hataları dokuz grupta toplamak olanaklıdır: 1) Sağ-sol çatışmasını önlemek bahanesiyle bütün siyasal partileri kapatmış, meşru siyaseti tümüyle yasaklamış, toplumsal bilinç ve ahlak açısından da mahkûm etmiştir. 2) Aydınların tümünü “vatan hainliğiyle” suçlamış, tam bir aydın düşmanlığı yaratmıştır. 3) Demokratik ve solcu bütün kuruluşları, sendikaları, dernekleri kapatmış, bütün demokratik ve solcu kitle örgütlerini siyaset alanından silmiştir. 4) Toplumda yukarda özetlediğim bu önlemlerle oluşan boşluğu doldurmak için, Sünni-Müslüman anlayışa dayalı dinciliği öne çıkarmıştır. 5) Bütün eğitim sistemini, bu arada üniversiteleri milliyetçi-mukaddesatçı çizgide yeniden örgütlemiştir. 6) Genel siyaseti sadece din-mezhep çizgisinde yeniden inşa etmekle kalmamış, toplumsal sorunları son derece ırkçı bir yaklaşımla ele almış, zaten var olan hem Türk hem de Kürt şovenizmini ateşlemiştir. 7) Türk milliyetçiğine özel destek verilirken, Kürt milliyetçiliği, Kürtlerin varlığını inkâr edecek düzeyde baskı altına alınmıştır. 8) Baskı, hapis ve işkence, yaygın bir yöntem haline gelmiş, demokratlar, solcular, Kürtler, bundan fazlasıyla etkilenmişlerdir. 9) Bütün bunların “Atatürkçülük” adına yapıldığı iddia edilmiş, böylece bütün toplum ve özellikle yukarıdaki gruplar, Türkiye’de aklın ve bilimin temsilcisi olan, toplumumuza çağ atlatan ve bir anlamda bugünkü toplumun çimentolarından biri işlevi gören Atatürk’ten soğutulmuş, hatta ona karşı düşmanlaştırılmıştır. *** Sevgili okurlarım, bir büyük sorunu, onun nedenlerini irdelerken, onu yaratan süreçleri tek tek ele almak, genel çözümlemeler açısından oldukça yararlıdır.Çünkü sonradan bu süreçler arasındaki etkileşimlere bakmak daha kolay olur. Soyut bir giriş yaptık, somuta indirgemeye AKP ile başladık, 12 Eylül’e geldik… Devam edeceğim. |
2377 kez okundu
YorumlarHenüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |