Esra Elönü: Gerçek dindarlar solculardır Esra Elönü: Gerçek dindarlar solculardır
Aykırı çıkışlarıyla tartışma yaratan ‘haber 7.com’ yazarı Esra Elönü, Yurt Gazetesi'ne konuştu. Bir TV programında "Ben sen kimsin sorusuna asla Türk'üm diye cevap vermem" sözüyle tartışma yaratan Elönü'ye göre "Gerçek dindarlar, solcular." Dindarım diyenler din 'darlığı' çektiğini söyleyen Elönü, "Etrafımız 'Dindarım' deyip, kul hakkı obezi olan, 'Müslümanım' deyip, konforlu secde meraklılarıyla dolu. Kul hakkı yemeyen bir ateist, kul hakkı yiyen bir Müslüman'dan kat be kat üstündür" diyor.29 Temmuz 2012 Pazar 13:15 İSTANBUL- Sosyal medyada sert üslubu, çarpıcı çıkışlarıyla özellikle dindar kesimin tepkisini çeken ‘haber 7.com’ yazarı Esra Elönü ile din üzerine, muhafazakârlık üzerine ve Müslümanlık üzerine Derya Demir'e konuştu. Birden fazla kitabınız var ve bu sert üslubunuzla yazmaya da devam ediyorsunuz. Din üzerine, muhafazakârlık üzerine yazdığınız bu cesur yazılar hakkında ne diyeceksiniz? Soğuk duş etkisi yapan yazılar insanları kendine getirir. Bu dönem, özellikle herkesin dini manipüle ettiği bir dönem. Başka oyunlar sergileniyor. İnsanlara bir şeyler hatırlatmak gerekiyor. Muhafazakar çevre sinirlerimi bozuyor. Bir zamanlar attıkları sloganların aksini yapanlarla sorunum var. Spesifik bir kalıp yok bunun içinde. Ben kendi camiam içinde yaşanan saçmalıkları yazmayı tercih ediyorum özellikle. Çünkü onlar ayetleri kendilerine kılıf olarak kullanıyorlar. 28 Şubat sürecinde çok acılar çektik. Ama o günlerin acısını böylesine saçmalıklarla çıkarıyorlar. Bu camia içerisinde çok sahte şeylerle karşılaşıyorum. Riyakârlık ve ikiyüzlülük had safhada. ‘MUHAFAZAKÂRIM DİYENLER MÜSLÜMAN OLAMAZ’ Muhafazakârlık ve dindarlık kavramlarını herkes farklı farklı tanımlıyor. Size göre muhafazakârlık ne demek? Ya da dindarlıkla arasındaki ayırım nedir? Ben muhafazakar değilim, benim muhafazakarlık anlayışım biraz farklı. Muhafazakârlık sosyolojik bir terimdir. Muhafazakârlığı bile muhafaza edemeyen bir yapı içerisindeyiz. En büyük muhafazakâr bana göre Ebu Cehil’di. Ebu Cehil peygamberimizin ve İslam’ın düşmanıdır. Müslümanlara karşı savaşmıştır. Bir Müslüman asla muhafazakâr olmayı kabul edemez. Peygamber efendimiz de muhafazakar değildi. Muhafazakarlık, ortaçağ döneminin karanlığı demektir. Çünkü geriye dönük, tamamen dogmaları olan bir anlayıştır. Bedeviliktir. ‘Ben iyi bir dindar olmaya çalışıyorum’ sözü daha nezih duruyor. Yeniliklere açık olmayan, alışılagelmiş ayetleri anladığı gibi ortaya koyan, her şeye kapalı olanlar nasıl Müslüman olabilirler? Muhafazakarlar, dogmaları olup, inadından, çağ dışılığından asla kopamayanlardır. Birileri bu insanlara fason üretimden bu ismi koydu ve bu sürü de kabul etti. Dindarım da diyemem onu Allah bilir. ‘SOLCULUK DA, KURAN-I KERİM DE AYNI ŞEYİ SÖYLÜYOR…’ Muhafazakar değilsiniz, sizin deyiminizle Müslümansınız ve dindar olup olmadığınız da Allah’a kalmış… Peki siyasi duruşunuz nedir? Çıkışlarınızda, yazılarınızda ‘sol’ bir görüş var gibi… Sol kavramının içeriği de kutsal kitabımızın içeriğinde de aynı felsefe söz konusu. Kökenleri eşitlik üzerine kuruldur. İbadetlerden ziyade kul hakkı, eşitlik ve barış üzerine kurulu bir kitap var karşımızda, Kuran-ı Kerim. Sol mantıkla yakın buluyorum. Sol Müslüman olur mu sorularını ortaya çıkaran grupları, aristokrasiye başkaldıranlar doğru bir duruş sergiliyorlar. Bu çıkış gerekiyordu. Benim bir siyasi çizgim var ama bu bir siyasi partiden geçmiyor. Düşüncelerime uyan bir parti göremiyorum. Bir dönem HAS Parti’yi destekliyordum. HAS Parti beni umutlandırmıştı. Ama düşüncem değişti. HAS Parti şimdi AKP ile bütünleşiyor. Böyle olacağını tahmin ediyordum. Yan figürler her zaman için o büyük sahneye toplanır. Nitekim öyle oldu. Kurtulmuş ‘sokağı’ bilmiyor. Çok elit bir havası var. Bence her iktidar zaafını da beraberinde getirir. Siyasi, demokrasi zaafını beraberinde taşıyorlar. İktidarın yarattığı bir sınıf var. Sosyolojik bir çözülme de var. İnsanlar, AKP’nin yarattığı konfor ile değerlerini terk etti. Alevilerin cem evlerinin ibadethane olmadığı tartışmasının yapılmadığı bir siyasi parti istiyorum. ‘GERÇEK DİNDARLAR, SOLCULARDIR’ Dindarım diyenler solcuları hep dinsiz olarak tanımladılar… Solcular gerçek dindarlardır. Gerçek din budur. Her insan namaz kılabilir, oruç tutabilir ama önemli olan ruhen inanmaktır. Allah’tan başka kimseye boyun eğilmeyecek ve zulme secde edilmeyecek. Benim namazım budur. Yatıp kalkmak namaz değildir. Bunu herkes yapabilir. Ben çok namaz kılan birine ne kadar dindarsın diyemem. Dindarlığın ölçütü emektir. Karşındaki insanın hakkına özen göstermektir. Allah’ın da buyruğu budur. Allah “Bana bir tek şeyle gelmeyin o da kul hakkı” demiştir. Hak ve eşitlik en büyük dindarlıktır. Benim Müslümanlık algım budur. Ataşehir’deki Mimar Sinan Camisi bu hafta içinde Başbakan Erdoğan’ın katılımıyla açıldı. Her şey düşünülmüş. VIP salonu bile bulunuyor. Çok konuşuldu. VIP camii olur mu? Bu tartışmalara nereden bakıyorsunuz? Bir yazımda ‘Ramazanda şezlong secdesi’ni yazmıştım. Bir ayet şöyle der: Yeryüzü size mescit kılınmıştır. Camiler bana göre bir saltanatın, bir gücün göstergesidir. Bana göre peygamber efendimizin zamanındaki gibi küçük mescitler makbuldür. Eskiden camilerde çocuk, kadın herkes birlikte yemek yerdi. Peygamber onlara hallerini sorardı. Ama şimdi camilerde tesbih var. Tesbih, cemaati susturmak için Emeviler tarafından icat edilmiştir. VIP ne demek? Allah aşkına ahirette de VIP olacak mı? Eşitliğe ters düşen bir sahteliği barındırır bu. ‘CAMİLER SPOR SALONU OLDU’ Bir Müslüman ibadetini yapmak için camiye girebilir. Ama bu bir gösteriş, bir şaşa ve dindarlık ölçüsü olmamalıdır. Camiler aslında sosyal ortamlardır. Ama susturuldu şimdi. Camiler spor salonu olmuş. İbadethaneler neden bir kesimin kalesi gibi gösterilmeye çalışılıyor. İman, inanç, Allah’la kul arasındadır. Bugün camilere artık giriş kriterleri var. Camiye girdiğinde namaz kılmak zorunda olmamalısın. Cami Allah’la buluşma kafesidir. Kişi bir şey hissetmiyorsa namaz da kılmasın. Dindar kesimde bir yozlaşma mı yaşanıyor? Evet, ne yazık ki dindar kesim dejenere oldu. Paraya yenildi. 28 Şubat süreci bir dönüm noktası oldu. ‘Bacılarımızın başörtülerine karışmayın’ diye naralar atanların hiçbiri şu an başörtülülere sahip çıkmıyor. Başörtüsü sorunu olduğu kesin. Ama bu marka başörtüsü sorununa dönüştü. Ciddi bir ikiyüzlülük var. Dindarlık emanet gibi duruyor. Dindar kesim ciddi bir yobazlaşma yaşıyor. 28 Şubat süreci bir dönüm noktası oldu ve dindarlar paraya yenildi. Etrafımız "Dindarım" deyip, kul hakkı obezi olan, "Müslümanım" deyip, konforlu secde meraklılarıyla dolu. Bu insanlar dinden soğutma cihazları gibi ortalıkta dolaşıyorlar. Kul hakkı yemeyen bir ateist, kul hakkı yiyen bir Müslüman'dan kat be kat üstündür! Dindarlıkla din-darlık arasında bir fark var. Herkes bir din-darlığı çekiyor. Onun anladığı ile benim anladığım bir değil. Bugün dindarım diyenlerin çoğu din-darlığı çekiyor. Ben bedevilikten değil, kentli Müslümanlıktan yanayım. Dindar gençlik yetiştireceğiz meselesinde de öyle. Bu İslamcı gençlik ise ben bir kıyaslama yapamıyorum. Aramızda ciddi bir dışlanmışlık var. Din kardeşiyiz sözü yalan. Biz uzaktan akraba bile olamayız. Ben herhangi bir kıyıda da görmüyorum kendimi. Artık başörtüsü yasak olmaktan çıktı. Cumhurbaşkanımızın ve Başbakanımızın eşi de türbanlı. Bırakın Türkiye’yi, uluslararası protokollere de türbanlı katılıyorlar… Başörtülüler bu kadar aciz değil. Benim taktığım başörtüsü onların ki ile onların başörtüsü de benimki ile bir değil. Bir başörtülünün bir başörtülüyü temsil edeceğine inanmıyorum. Başımızdakinin herkes için farklı bir anlamı var. Ona göre kafasındaki başörtüsüdür bana göre ise kafamdaki bir süsten ibarettir. Benim taktığım tesettür denilen bu bez parçası vicdan, adaletin simgesidir. Bu olmalıdır. Belki de Allah’ın başımıza koyduğu bir anti virüs programı olabilir. Başörtüsü, takanı takmayandan daha dindar yapmaz. Beni hak ve adalet konusundaki inançlarım dindar yapıyor. Onlar için de durum öyle mi, bilemiyorum. Bazı türbanlı kadınlar için de ağır eleştiriler içeren yazılar kaleme alıyorsunuz… Muhafazakâr görünümlü aşk kadınları var. En büyük kul hakkını yiyenler, başörtülü olup da evli adamlarla birlikte olan kadınlar. İkinci eş olmayı kabul eden onursuz başörtülü kadınlar var. Ve bir de çokeşliliği savunan, “Dinimizde var” diyen erkekler… O dönemde yetim ve dullara sahip çıkılması için çokeşlilik yaşanıyordu. Hangi çağda yaşıyoruz? Bugün kalkıp, bir ayeti, uçkur kılıfı yapıyorlar. Bu kadar onursuzluk olur mu? ‘AÇIK BÜFE BİR DİN YAŞIYORUZ’ Ramazan ayındayız. Bugünlerin tartışma konusu beş yıldızlı otellerde yapılan iftarlar. Aleviler de 12 gün oruç tutuyor ve 12 gün boyunca sahura kalkmadan inançları gereği, et yemiyor ve su içmiyorlar. Bir kıyaslama yapılabilir mi, bu konuda neler söyleyeceksiniz? Alevilik tasavvufa daha yakın. Tasavvufta et yememeye riyazet deniyor. Çünkü et gerçekten kalbi katılaştıran, insanı hantallaştıran bir besin. Beş yıldızlı otellerde oruç açmak artık gelinen son nokta. Açık büfe bir din yaşıyoruz. Bizim oruç tutmamızla Allah egosunu tatmin etmiyor. Dünyada 1 milyar insan neden aç sorusu ile yüzleşmemiz açısından oruç önemli bir hesaplaşma. Oruç bir ritüel. Oruç adı altında akşama kadar yemek yemeyeceğim, ama akşama kadar ne yiyeceğimi düşüneceğim! Kapitalist algı Müslümanlar arasında hızla yayılmaya başladı. Onlara göre Müslümanlar zengin olmalı, paralı olmalı. ‘HAC FOLKLORİK BİR HAL ALDI’ Din sömürüsü var diyorsunuz. Söylediklerinizden bu anlaşılıyor. Hac ibadetini yapanlar da Araplar tarafından sömürülmüyor mu? Kulelerden, lüks otellerin odalarından Kabe’yi izleyen bir kitle var. Angelina Jolie eşliğinde umreye gider gibi gidiyorlar. Hac folklorik bir hal aldı. Bana göre bu bir ibadet değildir. Manevi hazzı yakalamış gibi görünme modasına ayak uyduruyorlar. Ünlü isimler arasında bu daha çok var. Zaten Allah diyor ki oraya gelecekseniz arınarak gelin. Samimi görmek istiyor Kâbe’ye gidenleri. Umreye gidiş, bir kartvizit haline geldi. Müslümanlar İslam’ı sömürüyor ve manipüle ediyor. Herkes kasasına, secdesine, konforuna, uçkuruna geldiği gibi algılıyor İslam’ı. Bunları yapıyorsan; dindarım, muhafazakârım demeyeceksin. Her şeye aykırı yaklaşıyorsunuz. Peki ya aşka? Aşk kapitalisttir. Mülk edinmek gibi bir şey. Bence herkes evlensin ama ayrı evlerde yaşasınlar. Ben her özelimi eşimle paylaşmak zorunda değilim. Bunun içinde başka bir eş olmamak koşuluyla tabi ki. Eşcinselliğe bakışınız nedir? Ben eşcinsellerden çok eş dinsellerden korkuyorum. Müslüman olduğunu iddia eden ama münafık gibi yaşayanlar var. Onlardan korkulur. Eşcinselliğin bir hastalık olduğu ispatlandı. Tercih konusunda Kuran’ı Kerim’de bazı ayetler var. "Türk olmaktan gurur duyacak bir şey yok" diyerek tepki çektiniz. Ne demek istediniz? Ben Türk olduğumu inkar etmiyorum. Benim için ümmet bilinci daha önemli. Herkesin bir olduğu, aynı çatı altında farklılıklarının irdelenmediği bir bilinç daha önemlidir. Türk kanı diyerek baskı altında bulunan etnik kökenler kendi kanını ortaya koyacaktır. Arap milletçiliğinde de aynı algı vardır. Peygamber Efendimizin veda hutbesini okusunlar. Barışçıl, sevgi ve adalet içeren bu hutbeyi insanlar algılayamıyorlar. Nerelisin sorusuna da çok kızarım ama merak ediyorsanız söyleyeyim, Sivaslıyım. |
3069 kez okundu
YorumlarHenüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |