Yalanla eğitilmiş, yalanla büyütülmüş, yalana inandırılmış, yalandan medet ummuş, yalanla yükselmiş insanların ülkesiyiz. Bu toplumda makbul olan kendi gibi olmak değil “mış gibi” yapmaktır. Yalan siyasal retoriğin parçası olduğu kadar gündelik yaşamımızın da içindedir. Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar deyişi, toplumsal gerçeğimizin ifadesi, yalana sığınmanın da gerekçesidir. Onuncu köyü arayıp bulmak hiç de kolay değildir ve muhtemelen coğrafi sınırlarımız dahilinde olmadığı gibi zihniyet dünyamızda, etik anlayışımızda da öyle bir köy yoktur.
Kendileri de yalanlarla yetişmiş, söyledikleri yalanlara kendileri de inanan ve toplumu inandırabilen en usta yalancılar en tepelere çıkarlar. Kitleler kendi kumaşlarından olan bu kişileri zirveye taşır. Aldatabilme gücü arttıkça yandaşları, alkışçıları, müritleri artar. “The”lısı “the”sızı, cüppelisi cüppesizi cemaatler, ak’ı- pak’ı, kızılı-karası siyasetler, uhrevî ya da dünyevî toplum mühendisi izm’ler; yarattıkları, vaadettikleri ve insanları inandırdıkları yalan dünyalar üzerinde yükselirler.
Toplumsal yalanların ülkemizde en yaygın olan, en fazla kabul görenlerinden biri “genel ahlak”tır. Anayasa tartışmalarından ve maddelerinden gündelik hayata ilişkin mahkeme kararlarına, resmî- gayriresmî yasaklardan sansür uygulamalarına, kitap toplatmaktan giyim kuşama müdahaleye, devletin teba’sını, ana babanın çocuğunu zapt-ı rapt altına almaya çalışmasına kadar her alanda genel ahlak gerekçesi çıkarılır karşımıza. Genel ahlak öyle bir kavramdır ki akan sular durur; nedir o sizin genel ahlak dediğiniz sorusu bile genel ahlaka aykırı sayılır.
Egemenlerin kadim yalanı
Genel ahlak yalanı bugünün icadı değil. Muktedirler iktidarlarını hep benzer yalanlar üzerine kurarlar, benzer yalanlarla pekiştirirler. Kestirmeden söyleyecek olursak, genel ahlak muktedirlerin ahlakıdır; daha doğrusu kendilerinin hiç uymadığı ama hükmettikleri kitlelerden talep ettikleri davranış ve düşünce biçimidir. Ya da kendi davranış, yaşam, düşünce biçimlerini, yani kendi özel ahlaklarını genel ahlak adı altında dayatmalarıdır. Düzenin devranın egemenleri bunu bazen zorla, bazen yasayla, çoğunlukla da dinsel ya da laik eğitimle sağlarlar. Bu tezgâhlardan geçen fertler farklı olanın, farklı düşüncenin, farklı yaşamın genel ahlak dışı olduğuna, kestirme deyişle ahlaksızlık olduğuna inandırılır.
Genel ahlak muğlak, sınırları belirsiz, öznel, içi doldurulmamış ya da her ruhanî veya dünyevî iktidarın içeriğini kendi ideolojisi, kendi zihniyeti ve çıkarları doğrultusunda keyfince tanımladığı bir klişe kavramdır. Kişi hak ve özgürlüklerinin, yaratıcılığın gelişmesinin, ruh ve bedenin özgürce serpilmesinin önündeki en sinsi engeldir. Sinsidir, çünkü geniş kitlelerin zihniyet dünyasına nakşedilmiştir.
Muhafazakârlık genel ahlak mitosundan beslenir. Özüne temeline inecek olursanız, muhafaza edilmeye çalışılanın eril iktidarın taşıyıcı ayakları olduğunu görürsünüz. Bu taşıyıcı ayakların en önemlisi, eril iktidar için en gerekli olanı: kadın, beden, cinsellik konusundaki, her biri genel ahlakın parçaları sayılan tabulardır. Eril iktidarların kadın-erkek muktedirleri de genel ahlak torbasının bekçileridir.
Ahlaksızlığa methiye
Durup dururken değil, şu günlerde anayasa maddeleri tartışılırken, yeni yasalar torba torba çıkartılırken ve yeni yasaklar üstümüze ahmak ıslatan misali ince ince yağarken yazdım bu satırları. Oysa ne çok konu vardı yazıyla çığlık atmayı gerektiren. Ama tümünü şöyle bir gözden geçirince, şu sıralarda vicdanımı isyana yönelten ne varsa hepsinin, genel ahlak, kamu düzeni ve vatan elden gidiyor ezberinden (yalanından) kaynaklandığını farkettim. Toplumu, insanlarımızı, gelecek kuşakları özgürleştirecek; farklılıkların tümünü, azınlık çoğunluk demeden eşit haklı özgür birimler/ bireyler olarak kabul edecek; hiçbir kişinin, grubun, düşüncenin, yaşam biçiminin, inancın, cinsel tercihin ötekileştirilmemesini sağlayacak ne kadar talep, ne kadar öneri varsa genel ahlak, toplum düzeni, vatanın bütünlüğü duvarına; -muktedirlerin yalan ve kandırmaca taşlarıyla ördükleri o duvara- vurup geri çevriliyor.
Sizi bilmem; ben -sadece bugünkü siyasal iktidarla da sınırlamadan- eril iktidarın savaş, kan, yalan üzerine kurulu genel ahlakına isyan ediyorum. Yalan karşıtlığı ve cinselden siyasala özgürlük talebi bir ahlaksızlıksa eğer, ben bu ahlaksızlığa methiye düzüyorum. Eşcinselliği genel ahlaka aykırı sayıp da çocukların ırzına geçenleri (bütün bir kasaba eşrafının, mülki erkanın, hatta öğretmenlerin cinsel istimarına maruz kalan küçük kızları hatırlayın) delil yetersizliğinden beraat ettiren, beraat ettiremediği zaman hafifletici nedenlerle azad eden zihniyete dur demeyenlerin, bu zihniyeti mahkûm etmeyenlerin ahlakın a’sından söz etmeye hakları yoktur diye düşünüyorum. Ölümleri engellemek, savaşa son vermek iki dudaklarının arasında ve ellerindeyken hamaset edebiyatıyla Türk, Kürt gencecik insanların ölümünü vatanseverlik diye yutturanların ahlakının yalandan ibaret olduğunu söylüyorum. İçkiyi fazla kaçıran veya açık giyineni genel ahlaka aykırı davranışta bulundu diye kınayanın Madımak’ta insanları diri diri yakanlara mazeret uydurmaya çalışmasını ahlaksızlığın büyüğü görüyorum. Her gün, her an etrafımızda gelişen, içinde yaşadığımız, haberini okuduğumuz, seyrettiğimiz nice olaydaki hak ihlallerini kamu düzeni, genel ahlak, terör gibi torba kavramlarla gerekçelendiren bir adalet sisteminin gerçek ahlaktan yoksun olduğunu söylüyorum.
Ahlakın, On Emir’den beri aynı kalan ve insan değişip farklı bir yaratık olana kadar da değişmeyecek birkaç evrensel ilke dışında her zaman her toplumda herkes için geçerli normları yoktur. Ahlak anlayışı topluma, zamana, kültürlere göre değişir. Ahlakın evrensel ilkeleri: insanı, canlıyı, doğayı korumaya, barışı sağlamaya, insanların birbirine zarar vermesini engellemeye yönelik, “öldürmeyeceksin”le başlayan, “canlıya eziyet etmeyeceksin, çalmayacaksın, komşunun malına göz dikmeyeceksin, yalan söyleyip nifak çıkarmayacaksın” diye süren bir kaç ortak yaşam düsturudur. Bunun dışındaki her “genel ahlak” muktedirlerin ister dinsel, ister siyasal kendi iktidarlarını korumak üzere yarattıkları, kandırmacalar silsilesi bir özel ahlaktır.
Yukarda sayılan evrensel ahlak kurallarına uygun yaşayan, tanıdığım ne kadar insan varsa, genel ahlaka göre ahlaksızdı. Her soydan, her boydan, her meşrepten siyasetçilerimiz, hele de iktidardakiler arasında ise, öldürmeyeceksin, çalmayacaksın, yalan söylemeyeceksin gibi temel ahlak kurallarına uyanını ben tanımadım, belki tanıyanınız vardır.
İnsanı, canlıyı, doğanın dengesini, barışı, özgürlüğü sözde değil özde içeren gerçek ahlak “genel ahlak” tekerlemesine galebe çalmadan toplumdaki aşınmayı önlemek mümkün değil gibi geliyor bana. Güzel sözler ama ne yapılabilir, diye soracak olursanız ilk adım, kendi yalanlarımızdan ve genel ahlaka teslimiyetimizden kurtulmaya çabalamak olabilir. Bir de, genel ahlaka aykırı görülenlerin, marjinallerin, ötekilerin mağduriyetlerinin giderilmesi, haklarının teslim edilmesi için birlikte eyleme girmek; genel ahlak adına dayatılan kısıtlamalara, kurallara gerçek ahlak noktasından itiraz ve direniş cesaretini kendinde bulmak... Gerçek ahlaka genel ahlakı reddederek; hepimizin, tüm toplumun içine işlemiş yasakları, tabuları, yalanları aşarak varılabilir belki . Tabii kendimiz de (genel) ahlakçı, ayrımcı, yasakçı değilsek.
Son dakika notu
7 TİP’li gencin katillerinden nasılsa mahkûm edilip hapse konmuş olanlar ceza infaz yasasında, kendi avukatlarının da açıkça ifade ettiği gibi, sırf ve sadece kendileri için yapılmış değişiklikle serbet bırakıldılar. Doğan Akın’ın yazısından daha açık ve daha güzel anlatamam nasıl olsa. Tek eklemek istediğim: ne ahlak, ne vicdan, ne adaletle ilişkisi olan böyle şahıslara (pardon faşist katillere) özel bir yasa değişikliğini, “katil benden oldukça iyidir” zihniyetiyle önerenlerin, parmak kaldırıp çıkaranların, yukarda anlatmaya çalıştığım genel ahlak adı altındaki ahlaksızlığın en iyi örnekleri olduklarıdır.