http://t24.com.tr/yazi/20-soruda-yari-baskanlik-sistemi/5148
Türkiye'nin özünden uzaklaştırılmış parlamenter düzeninin değiştirilmesine ilişkin tartışmada “başkanlık” sisteminin hemen ardından “yarı başkanlık” sistemi önerileri de gündeme geldi. Hatta, Başbakan Tayyip Erdoğan başkanlığında toplanan AKP Merkez Yürütme Kurulu'nun “geçiş dönemi için daha uygun olacağı” düşüncesiyle iktidar partisindeki ibrenin “yarı başkanlık sistemine kaydığı” haberlerini de okuduk.
Bazı tartışmalarda, yarı başkanlık sistemini “biraz başkanlık sistemi” sananların varlığına da tanık oluyoruz. Oysa, çağdaş demokratik rejimler içindeki en tuhaf düzen olan ve 1958’de kurulduğunda Fransa'da bile uzun ömürlü olamayacağı düşünülen yarı başkanlık sisteminde, yürütme organının başkanlık sisteminden de ileri bazı yetkileri var. Örneğin, bu sistemde yürütme organı “parlamentoda oylama yaptırmadan” yasa çıkarabiliyor! ABD Başkanı’nda bulunmayan “parlamentoyu fesih yetkisini” Fransa Cumhurbaşkanı kullanabiliyor.
Soru ve cevaplarla, önce parlamenter sistem ile başkanlık sisteminin temel özelliklerini hatırlayalım, daha sonra yarı başkanlık sistemini anlamaya çalışalım.
1- Parlamenter sistemin temel özellikleri nelerdir?
Parlamenter sistem; seçimden çıkmış ve temsil kabiliyeti bulunan bir parlamentonun varlığına ve o parlamentonun yürütme organını denetlemesine dayanır. Bu sistemde parlamentonun iki temel işlevi “yasama” görevini yapmak ve hükümeti denetlemektir. Parlamenter sistemlerde yürütme organının temel karakteristiği “iki başlı” olmasıdır. Nitekim Türkiye’de halen yürürlükte olan 1982 Anayasası da, 8. maddesinde, “Yürütme yetkisi ve görevi Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu tarafından, Anayasa ve kanunlara uygun olarak kullanılır ve yerine getirilir” ifadesini taşır.
2- İki başlı yürütme parlamenter sistemde çatışma yaratmaz mı?
Yürütmenin iki başı da yetkili olursa çatışma olasılığı elbette büyüktür. Ancak parlamenter sistemler bu olasılığı, devlet başkanına sadece sembolik yetkiler vererek bertaraf etmiştir. Bu sistemde devlet başkanları yetkisiz ve dolayısıyla yaptıkları işlemlerden dolayı sorumsuzdur. Ancak 12 Eylül darbesini yapanlar, 1980 öncesi ülkenin içinde bulunduğu duruma karşı yürütmeyi güçlendirme eğilimini, yürütmenin Cumhurbaşkanlığı kanadını da güçlendirerek Anayasa'ya yansıttılar. 2007’de benimsenen Cumhurbaşkanı’nı halkın seçmesi esası ve 12 Eylül 2010'da yapılan Anayasa değişikliği referandumunda Köşk’ün yetkilerinin daha da artırılmasıyla, bu durum daha da pekiştirildi. Sonuçta Türkiye'de, sorumsuz, ancak halk tarafından seçilen yetkili bir Cumhurbaşkanlığı gibi tuhaf bir model ortaya çıktı. Nitekim hem Turgut Özal, hem Süleyman Demirel, hem de Ahmet Necdet Sezer Cumhurbaşkanlığı görevindeyken hükümetlerle çatışma içine girdiler. Hem 1924, hem 1961, hem de 1982 anayasalarında esas alınmasına rağmen Türkiye'nin parlamenter sistemi, özünden uzaklaştırılmış bir sistemdir.
3- Mevcut Anayasa'da Türkiye'de parlamenter sistemin değiştirilmesini engelleyen veya zorlaştıran bir hüküm var mı?
Hayır. Anayasa'nın “değiştirilmesi teklif dahi edilemeyecek” hükümleri arasında “parlamenter sistem” bulunmuyor. Hatta Anayasa'da “parlamenter sistem” ifadesi bile geçmiyor. Anayasa, adını özel olarak vurgulamamakla birlikte, hem “iki başlı yürütme”, hem de yürütme organının parlamentoya hesap vermesi esasları üzerinden parlamenter sistemi tarif ediyor.
4- Başkanlık sisteminin temel özelliği ne?
Sistemin temel özelliği, yürütme yetkisinin tek başına başkanda toplanmış olması.
Britanya'dan Amerika'ya göç İngilizlerin kurduğu kolonilerin (devletlerin) Amerika Birleşik Devletleri'ni inşa etmesine giden tarihsel süreçte ortaya çıkan başkanlık sistemi, “fren ve denge” sistemi ile “güçler ayrılığı” ilkesine dayanıyor. Başkanın yetkileri, Senato ve Temsilciler Meclisi'nden oluşan Kongre'de dengeleniyor. Örneğin Senato, başkanın istediği bir ismi hükümet üyesi veya büyükelçi olarak onaylamayabiliyor. Bu noktada son söz Senato'nun oluyor.
Diğer yandan başkan, Kongre'nin kabul ettiği bir yasayı 10 gün içinde veto edebiliyor. Ancak 10 gün içinde hem veto etmez, hem de onaylamazsa yasa kendiliğinden yürürlüğe giriyor. Ancak veto edilen bir yasanın tekrar başkana gönderilebilmesi için hem Senato'da, hem de Temsilciler Meclisi'nde ayrı ayrı yapılacak oylamalarda üçte iki çoğunlukla kabul edilmesi gerekiyor.
ABD’de başkan Kongre’yi dağıtamıyor, Kongre de başkanı siyasi olarak suçlayamıyor.
7 madde ve bu madde metinlerine yaklaşık 230 yılda eklenen 26 değişiklikten oluşan ABD Anayasası'nda Kongre'nin yasama faaliyeti gösterebileceği alanlar tek tek sayılıyor. Zaman içinde sıkıntı yaratan bu düzenlemeye karşı, “ulusal refahı artırmak” gibi esnek bir maddeyle Kongre'ye alan açıldığını belirtelim. Ancak Kongre'nin de, sadece ödenek tahsis ettiği konularda yasama faaliyeti yapabildiğinin altını çizelim.
ABD'de, klasik bir Bakanlar Kurulu yok. 13 bakanı bulunan başkan, genellikle, “sekreteri” gibi çalışan hükümet üyelerini ihtiyaç duydukça davet ederek görüşüyor.
5- Parlamenter sistemlerde de “güçler ayrılığı” yok mu?
Şeklen var, ancak fiilen yok. Örneğin 1982 Anayasası; “Başlangıç” kısmında “güçler ayrılığı”nı vurgular ve “Kuvvetler ayrımının, devlet organları arasında üstünlük sıralaması anlamına gelmediğinin” altını çizer.
Şekilde vurgulanan güçler ayrılığı fiilen yasama ile yürütme arasında yoktur. Zira paralamanter sistemlerde parlamento çoğunluğuna hakim olan parti ya da partiler yürütme organını oluşturur. Dolayısıyla yasama ile yürütme organı arasında “güçler ayrılığı” değil “güçler kaynaşımı” doğar. ABD'de ise, örneğin başkanın arkasında sürekli varlığını hissettiren “partili bir çoğunluk” realitesi yoktur. Çünkü başkanlık sisteminde, parlamenter sistemin aksine “parti disiplini” yoktur. Kongre yoluna, partileri tarafından aday gösterilmeden ilk adımda “ön seçim” kazanarak çıkan Kongre üyeleri, parti görüşü aleyhine de oy kullanabilir. Böyle yapınca ön seçim kazanarak Kongre'ye geldiği için “partisi tarafından bir daha aday gösterilmeme” baskısı karşısında kalmazlar.
Yarı başkanlık darbe baskısıyla kuruldu
6- Yarı başkanlık sistemine giden yol nasıl açıldı?
Sorunun tek cümlelik cevabı; “Fransa'da askerlerin darbe baskısıyla açıldığı”dır!
Zira, Fransız sömürgesi olmaya isyan eden Cezayir'deki bağımsızlık hareketi bu ülkede savaşan Fransız subaylarını harekete geçirdi. Cezayir'de savaşan Fransız subayları, hükümet politikalarının Cezayir'in kaybedilmesine yol açacağını belirterek 13 Mayıs 1958'de ayaklandılar. Ülkesini; “Özgür Fransa Kuvvetleri”nin lideri olarak II. Dünya Savaşı'ndan çıkarmış, savaş sonrasında Başbakanlığı üstlenmiş, fakat parlamentonun yürütmeye karşı yetkilerini fazla bularak Başbakanlık'tan ve siyasetten çekilmiş olan Charles de Gaulle, o sırada köy evine çekilmiş anılarını yazmaktadır.
Ancak askerlerin ayaklanmasından iki gün sonra, 15 Mayıs 1958'de, o sırada 68 yaşında olan de Gaulle “ülkesine hizmet etmeye ve yazgısını üstlenmeye hazır olduğunu” açıklar. Darbeci askerler 24 Mayıs'ta Korsika'da “Milli Selamet Komitesi” adlı bir oluşuma gidince hükümet direnemez ve Başbakan Pierre Pflimlin istifa eder. Sonuç, Cumhurbaşkanı René Coty‘nin hükümetin istifasından bir gün sonra, 29 Mayıs 1958'de de Gaulle'ü göreve çağırması olur.
De Gaulle nihayet parlamentoya çok yetki tanıdığını düşündüğü IV. Cumhuriyet Anayasası ile “yarı başkanlık” sistemini kurarak hesaplaşacak ve savaş sonrasında, Alman işgalinin sona ermesinin ardından 1946'da kurulan o cumhuriyetin son başbakanı olacaktır.
Parlamento anayasa yapma yetkisini bile devretti
7- De Gaulle göreve nasıl geldi, yarı başkanlık sistemi nasıl kuruldu?
Göreve çağrılır çağrılmaz hükümetini kuran de Gaulle, 1 Haziran 1958'de parlamentodan 224'e karşı 329 oyla güvenoyu aldı. Fransa'da IV. Cumhuriyet'in bu son parlamentosu, iki gün sonra, 3 Haziran 1958'de de Gaulle için kabul ettiği iki yasayla tarih sahnesinden çekildi.
Bu yasalardan ilki; yeni kurulan hükümete altı ay için “sınırsız” yetki veriyordu. Hükümet, “yasama yetkilerini de üzerine aldığı” bu süre içinde “ulusun toparlanması” (le redressement de la nation) için gerek gördüğü “bütün” önlemleri alabilecekti.
3 Haziran 1958'de kabul edilen ikinci yasa ise; de Gaulle Hükümeti'ne, yasama yetkisinin ardından “kurucu” gücün de devrini sağlıyordu. Bir başka deyişle, hükümet, parlamentonun “anayasa yapma yetkisini” de devralıyordu.
8- Yeni düzeni kurması için de Gaulle'e sınırsız yetki mi tanınmıştı?
Hem evet, hem hayır. Evet; zira yasama yetkilerini ve anayasa koyma gücünü devralan bir hükümet inşa edilmişti. Hayır; zira, parlamento yeni anayasa için kurucu gücünü devrederken beş koşula uyulmasını şart koşmuştu. Bu koşullar şunlardı:
- Siyasi gücün yasama ve ve yürütme yetkilerinin kaynağı “genel oy” olacaktı.
- Yasama ile yürütme arasında “güçler ayrılığı” ilkesi esas alınacaktı.
- Hükümet, parlamentonun önünde siyaseten sorumlu olacaktı.
- Fransız Devrimi'nin temelini oluşturan 1789 İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi ile 1946 Anayasası'nın “Başlangıç” bölümünde belirtilen temel hak ve özgürlükleri koruma yolunda yargı bağımsız kalacaktı.
- Yeni anayasa, Fransa ile ortaklık kurmuş halklarla (eski sömürge imparatorluğuyla) ilişkileri de düzenleyecekti.
Yeni düzene geçiş için öngörülen süreç işledi vede Gaulle Hükümeti'nin hazırladığı yeni anayasa 28 Eylül 1958'de yapılan halk oylamasında oyların yüzde 80'ini alarak kabul edildi. Yeni Anayasa 4 Ekim'de Fransa Cumhurbaşkanı René Coty'nin onayı ve uyulması buyruğuyla yürürlüğe girdi. Böylece Fransa'da günümüzde de devam eden V. Cumhuriyet ile “yarı başkanlık” sistemi kuruldu.
Eski sömürgeler, yeni anayasayı kabul ederlerse “Fransız Topluluğu” çatısı altında kalma iradesini de dile getirmiş olacaktı. Oylamada sadece Gine halkı yeni anayasayı reddetti ve Fransa bu ülkeye yardımını keserek bağımsızlığını tanıdı. Ancak “Fransız Uluslar Topluluğu” modeli anayasayı kabul eden diğer sömürgelerde de işlemedi ve onlar da kısa sürede bağımsızlıklarına kavuştular.
Bu sürecin ardından Aralık 1958’de de Gaulle V. Cumhuriyet’in ilk Cumhurbaşkanı seçildi.
Anayasa’da yürütme yasamadan önce düzenlendi
9- Yarı başkanlık sistemini kuran anayasanın temel özelliği neydi?
Yeni anayasa ile üstün güç, Fransız geleneğine de aykırı olarak artık “meclis” değil “yürütme” haline geldi. Ve yürütme gücü geniş ölçüde devlet başkanının elinde toplanmıştı. Bu durum, yeni anayasanın mimarisine de yansımış, ilk kez “devlet başkanlığı” ve “yürütme” gücü “yasama”dan önce düzenlenmişti.
Yeni anayasayla, “temsili demokrasi” geleneğinin sonucu olarak o tarihe kadar parlamentonun üzerinde olan “ulusu temsil yetkisi” de devlet başkanına kaydırılmıştı.
V. Cumhuriyet anayasası, IV. Cumhuriyet'ten farklı olarak, halk oylamasını sadece anayasal konularla sınırlamıyor, yarı-doğrudan demokrasinin alanını genişletiyordu.
Nihayet, yeni anayasa, Fransız geleneğinde o tarihe kadar “ulus egemenliği” anlayışına aykırı görülen “halk iradesinin yargısal denetiminin” de yolunu açacak, Anayasa Konseyi bu ülkede hukuk devletinin inşasında önemli bir kurum olarak güçlenecekti.
Aslında anayasa bu sonucu öngörmemişti. Ancak, başlangıçta, parlamentonun yeni anayasa ile itildiği yerden ön plana çıkma olasılığına karşı bir set olarak düşünülen Anayasa Konseyi zamanla “Anayasa Mahkemesi” işlevine evrildi.
10- Geleneğe bu kadar aykırı bir anayasa nasıl yaşadı?
Bu, Fransızların kendisi için de sürpriz bir sonuç. Zira yaklaşık 64 yılda 10 dolayında değişiklik geçiren bu anayasanın üzerinde tuğrası bulunan de Gaulle'den sonra yaşamayacağına, ne başkanlık, ne de parlamenter bir sistem getiren bu düzenin süremeyeceğine inanıyorlardı. Ancak öyle olmadı. Hatta, François Mitterand, oylanması sırasında ret çağrısı yaptığı ve iktidara gelmeden önce muhalefet ettiği 1958 Anayasası'na “devlet başkanı” olarak 14 yıl boyunca uyum gösterdi. Diğer yandan, devlet başkanını seçen çoğunlukla parlamentoyu seçen çoğunluğun ters düşmesi durumlarında bile büyük bir kriz çıkmadı.
Anayasada en önemli değişiklik 28 Ekim 1962'de yapılan halk oylamasıyla kabul edildi. Bu değişiklikle, o tarihe kadar özel bir temsilciler kurulunca seçilen devlet başkanının, tek dereceli bir seçimle doğrudan halk tarafından seçilmesi esası benimsenerek sistemin “başkancı” karakteri pekiştirildi. (Türkiye'de de 2007'de yapılan halkoylaması ile aynı sistem benimsendi).
Anayasa'daki ikinci önemli değişiklik (29 Ekim 1974), parlamentodaki her iki meclisin 60'ar üyesine, henüz onaylanmamış yasaların ve (1992'den itibaren) uluslararası antlaşmaların anayasaya aykırı olduğu iddiasıyla Anayasa Konseyi'ne başvurma olanağı tanınması oldu. Fransa’da Anayasa’ya uygunluk denetiminin, Türkiye’den farklı olarak, bir ön denetim olduğunu ve yasaların onaylanarak yürürlüğe girmesinden önce icra edildiğini not edelim.
11- Fransız Anayasası'nda da “değiştirilemez madde” var mı?
Evet, iki “değiştirilemez” hüküm var. Birincisi ve Türkiye'deki esasa paralel olanı, Fransız anayasa hukukuna 1884'te giren “devlet biçiminin cumhuriyet olduğu” hükmünün 1958 Anayasası'nda korunması. İkinci “değiştirilemez” hüküm de, 1946'dan beri süren “ülke işgal altındayken anayasa değişikliği yapılması yasağı.”
12- Fransa parlamentosunun yapısı nasıl?
Fransa'da III. Cumhuriyet (1870-1940) döneminden beri iki meclislilik var; Millet Meclisi ve Senato. İlkinde halkın, ikincisinde yerel yönetimlerin temsili öngörülüyor. Millet Meclisi'nin (555'i anavatandan seçilen) 577, Senato'nun (296'sı anavatandan seçilen) 322 üyesi bulunuyor.
Millet Meclisi seçimleri beş yılda bir, bütünüyle yenileniyor. Dokuz yıl için seçilen senatörler için ise üç yılda bir üçte bir oranında yenileme yapılıyor. Seçilme yaşı milletvekillerinde 23, senatörlerde 35. Hem senatör, hem de milletvekilleri için birer de yedek üye seçiliyor.
Parlamentonun yetkilerine sert sınırlar
13- Yarı başkanlık sisteminde parlamentonun yetkileri nasıl kısıtlanıyor?
1958 Anayasası'nda Fransa Parlamentosu'nun yetkileri, “rasyonelleştirilmiş parlamento” doktrini çerçevesinde dar bir alana sıkıştırıldı.
İki ilginç negatif düzenlemeden başlayarak cevaplamaya çalışalım. Birincisi; Millet Meclisi genel seçime gitme kararı veremiyor! Bu yetki devlet başkanına ait. Diğer negatif düzenleme, parlamento üyeliği ile hükümet üyeliğinin birleşememesi.
Parlamentonun kendi gündemini belirleme yetkisi çok sınırlı. Hükümet, hem Millet Meclisi'nin, hem de Senato'nun gündemine istediği tasarıları istediği sırada yerleştirebiliyor. İki meclise, ayda sadece bir gün kendi gündemini belirleme yetkisi tanınıyor.
Yasama yetkisi açısından en önemli düzenleme, üniter demokratik devletlerde örneği pek görülmeyen bir hüküm içeriyor. Buna göre, parlamento, sadece belirlenen alanlarda yasama yetkisini icra edebiliyor. Anayasa'nın 34. maddesine göre, parlamento yasalarla bazı konularda “kurallar”, bazı konularda da “ilkeler” koyabiliyor..
Yasayla “kural” konulabilecek alanlar “kişi hakları ve güvenceleri, ulusal savunma yükümlülükleri, yurttaşlık, evlilik, miras, suç ve ceza hukuku ile genel af, yargı organlarının kuruluşu ve yargıçların statüsü, vergi ve para basma düzeni, merkezi ve yerel meclislerin seçim düzeni, belli kamu kuruluşlarının ihdası, memurların hukuki güvenceleri, devletleştirme ve özelleştirme” diye sıralanıyor.
Yasalarla sadece “temel ilkeler” konabileceği belirtilen alanlar da şöyle: Genel ulusal savunma düzeni, yerel yönetimlerin düzeni ve kaynakları, eğitim, mülkiyet, sözleşme ve ticari ilişki düzeni, iş-sendika-sosyal güvenlik hukuku.
Parlamentoya getirilen bu “yasama yetkisi” sınırına ek olarak, hükümet ayrıca, kanun hükmünde kararname yetkisi alarak yasal düzenleme yapabiliyor.
Diğer yandan hükümet, bu şekilde sınırlanmış bir alanda çıkarılan yasalar için Anayasa Konseyi'ne başvurarak, yasa konusunun yürütmenin alanına girdiğini saptaması yapmasını isteyebiliyor. Anayasa Konseyi sadece ön denetim yaptığı için bu durumda yasayı iptal etmiyor, ancak hükümet kanun hükmünde kararname çıkararak söz konusu yasayı ya da ilgili hükmünü etkisiz hale getirebiliyor.
Anayasa'nın 11. maddesinde sayılan alanlarda, halk da, “kamu güçlerinin örgütlenmesi, bir uluslararası antlaşmaın onaylanması, ekonomik ve sosyal politikalar ve bu alandaki kamu hizmetleri” konularında yasa koyuculuk yapabiliyor.
Özetle, Fransa’da parlamentonun yasama yetkisi dört noktada sınırlanıyor. Birincisi; Cumhurbaşkanı’nın referanduma başvurarak yasa koyma yetkisi. İkincisi; kanunlar yürürlüğe girmeden yapılan Anayasa’ya uygunluk denetimi. Üçüncüsü; aşağıda üzerinde duracağımız, hükümetin parlamentoda oylama bile yaptırmadan yasa çıkarabilmesi. Dördüncüsü; parlamentonun yasa çıkarabileceği konuların Anayasa ile sınırlandırılması.
Cumhurbaşkanı yasa koyabiliyor
14- Yürütmenin yasa çıkarma sürecinde gündem belirleme dışındaki ağırlığı nasıl konumlandırılıyor?
Fransa'daki yarı başkanlık sisteminin en ilginç sonuçlarından birisi bu alanda. Hükümetin kanun hükmünde kararnamelerle yasama yetkisini devralmasının yanı sıra cumhurbaşkanına tanınan önemli bir yetki var. Cumhurbaşkanı Anayasa'nın 16. maddesindeki özel yetkisine dayanarak doğrudan yasa da koyabiliyor! (16. Madde üzerinde aşağıda duracağız).
Yasaların yüzde 90 ve üzerindeki bir bölümü, parlamentodaki yasa tekliflerine değil, hükümetin tasarılarına dayanıyor.
Hükümet oylama yaptırmadan da yasa çıkarabiliyor
15- ‘Rasyonelleştirilmiş parlamento’ doktrininin bu çerçeve dışına taşan sonuçları da var mı?
Evet, çok ilginç bir sonucu daha var. Anayasa'nın 49. maddesine göre, başbakan, belirli bir metni parlamentoda hiç oylatmadan yasalaştırabiliyor! Bunun için izlenen yol şu:
Başbakan, yasalaşmasını istediği metni Bakanlar Kurulu'nda görüştükten sonra parlamentoya götürmüyor. Başbakan’ın, o metnin yasalaşması için parlamentoya (üstelik sadece Millet Meclisi'ne) götürdüğü şey, metnin kendisi değil hükümetin siyasal sorumluluğu. Başbakan’ın bu bildiriminden sonra 24 saat içinde Millet Meclisi üye tamsayısının en az onda biri tarafından bir güvensizlik önergesi verilmezse veya verilen önerge kabul edilmezse, tasarı yasalaşmış oluyor. Yani hükümet bir tasarıyı, Senato'ya hiç sunulmadan, Millet Meclisi'nde de oylatmadan yasalaştırabiliyor!
Ayrıca Cumhurbaşkanı, 15 günlük inceleme süresi içinde yasaları onaylamadan önce kısmen veya tamamen tekrar parlamentoya gönderebiliyor. Ancak yasa tekrar gelirse Cumhurbaşkanı onaylamak zorunda.
Yeni hükümetin güvenoyu alma zorunluluğu yok
16- Peki parlamento hükümeti nasıl denetliyor?
Aslında denetleyemiyor ya da çok sınırlandırılmış yetkilerle denetim öngörülüyor. Rutin denetim yollarından birisi; bütün parlamenterlere tanınan yazılı ve sözlü sorular. Yaptırımı yok, ancak ilgili bakanın soruları iki aylık süre içinde yanıtlaması gerekiyor. İkinci yöntem; Türkiye'dekine benzer araştırma komisyonları kurmak.
Üçüncü ve en etkili yol olan “güven oylaması” ise etkisizleştirilmiş. Örneğin, hükümet sadece parlamentonun Millet Meclisi kanadına karşı siyaseten sorumlu sayılıyor. Başbakan, sadece isterse ve istediği zaman güven oylamasına başvuruluyor. Türkiye'dekinin aksine, yeni kurulan bir hükümetin güvenoyuna başvurma zorunluluğu yok. Oylamada nitelikli çoğunluk aranmıyor, güvenoylarının olumsuz oylardan fazla olması yeterli.
Başbakan’a güvensizlik önergesi (gensoru), ancak Millet Meclisi üye tamsayısının en az onda biri imzalamışsa verilebiliyor. Önergenin kabulü, sadece güvensizlik oylarının sayıldığı oylamada üye tamsayısının salt çoğunluğunun desteğine bağlı. Reddedilen önergeyi imzalayanlar, aynı toplantı yılı içinde ikinci bir güvensizlik önergesi veremiyorlar.
Bu koşullara rağmen güvenoyu alamayan bir hükümet çekilmek zorunda.
17- Parlamenter dokunulmazlığı geniş bir alanı mı kapsıyor?
Hayır, Türkiye'deki gibi geniş bir koruma yok. Parlamenterler öncelikle “yasama sorumsuzluğu”ndan yararlanıyorlar, bir başka deyişle parlamento çalışmaları dolayısıyla suçlanamıyorlar. Dokunulmazlık ise, ağır cezayı gerektiren suçüstü halleri dışında, parlamento toplantı halindeyse söz konusu. Parlamento toplantı halinde olduğu zamanlarda dahi, parlamenterler kendi meclisinin başkanlık divanının izniyle tutuklanabiliyor. Diğer yandan Millet Meclisi ve Senato'nun, kendi üyeleri için verilmiş tutuklama kararlarının kaldırılmasını isteme yetkisi var.
18- Fransa’da Cumhurbaşkanı nasıl seçiliyor?
Fransa’da da yürütme, parlamenter sistemlerde olduğu gibi iki başlı. Ancak burada yetki ağırlığı, hükümette değil Cumhurbaşkanı’nın elinde.
Cumhurbaşkanı 1962’ye kadar özel bir yöntemle seçiliyordu. Cumhurbaşkanı; parlamento üyeleri, il genel meclisleri üyeleri, denizaşırı toplulukların meclis üyeleri ve belediye meclislerinin temsilcilerinden oluşan yaklaşık 80 bin kişinin oylarıyla belirleniyordu. 1962’de de Gaulle’ün girişimiyle Anayasa, Cumhurbaşkanı’nın halk tarafından seçilmesi doğrultusunda değiştirildi.
Yedi yıl için seçilen cumhurbaşkanları tekrar aday olabiliyorlar. (Mitterand Fransa’yı 14 yıl yönetmişti). Cumhurbaşkanlığı’na adaylık için yaş sınırı 23. İstismarı önlemek için, adayların parlamento, il genel meclisi ve belediyeler gibi seçilmiş organlardan en az 500 kişi tarafından aday gösterilmesi koşulu aranıyor.
Cumhurbaşkanı’nın (ABD’deki gibi) siyasal sorumluluğu yok, cezaî sorumluluğu ise (Türkiye’deki gibi) “vatana ihanet”le sınırlı. Cumhurbaşkanlığı makamında sürekli boşalma olursa Senato Başkanı, geçici boşalma halinde ise Başbakan vekâlet ediyor.
Yarı başkanlıkta devlet başkanının yetkileri
19- Yarı başkanlık sisteminde Cumhurbaşkanı’nın yetkileri neler?
Fransa’da Cumhurbaşkanı’nın, de Gaulle’ün tarihsel kişiliğine tanınan, ancak daha sonra Anayasa’da kalan ve demokratik bir rejim için tehlikeli olabilecek yetkileri bulunuyor.
Adım adım gidelim. Ulusal savunma ve dış politika konularında tek yetkili olan Cumhurbaşkanı diğer konularda da etkili. Yetkilerinin bir bölümünü tek imza, bir bölümünü ise hükümet tarafından gelecek “karşı imza” ile kullanıyor. ‘Karşı imza’ ayrımı, parlamento çoğunluğu içinden çıkan hükümet ile Cumhurbaşkanı’nın farklı siyasi çizgiden geldikleri ve Fransa’da “cohabitation” denilen “birlikte yaşama” dönemlerinde önem kazanıyor. Diğer yandan “karşı imza” koşulunun, hükümeti de Cumhurbaşkanı’na karşı sınırladığı unutulmamalı!
Cumhurbaşkanı’nın tek imza ile kullanabildiği yetkiler şunlar: Gerekirse parlamentodaki eğilime de bağlı kalmadan istediği ismi Başbakan olarak atamak (istediği zaman istifaya da zorlayabiliyor) ve çekildiğini bildiren hükümetin görevine son vermek. Anayasa’nın 11. maddesi uyarınca meclis başkanları ya da Başbakan’ın önerisini alarak belirli yasa tasarılarını referanduma götürmek.
Anayasa’nın 16. maddesinde Cumhurbaşkanı’na çok özel bir yetki tanınıyor. Maddenin birinci fıkrası “Cumhuriyet kurumları, milli bağımsızlık ve ülkenin bütünlüğü ya da milletler arası antlaşmaların yerine getirilmesi vahim ve yakın bir biçimde tehlikeye düştüğü ve Anayasa’ya dayanan kamu otoritelerinin düzenli biçimde çalışması kesintiye uğradığında Cumhurbaşkanı, Başbakan, Meclis başkanları ve Anayasa Konseyi ile resmen görüşmeden sonra, durumun gerektirdiği bütün önlemleri alır” hükmünü taşıyor.
Cumhurbaşkanı’na, hükümetin sıkıyönetim ilanı yetkisinin üzerinde tanınan, tek başına önemli düzenlemeler yapmasına imkân veren bu “buyurganlık” statüsünü, demokratik rejim ölçütleri içinde değerlendirmek olanaksız. II. Dünya Savaşı’nda işgale uğramış Fransa’nın hatıralarından ve de Gaulle’ün tarihsel kişiliğini kurumlaştırma sürecinden ilham alan bu özel yetki bir kere kullanıldı. De Gaulle, 16. maddedeki bu yetkiyi, Cezayir Savaşı bunalımını aşmak için 23 Nisan – 29 Eylül 1961 arasında kullandı.
Cumhurbaşkanı’nın diğer yetkisi, meclislere birlikte veya ayrı ayrı mesaj göndermek. Parlamento üyelerince ayakta dinlenen bu mesajlar bir tartışma konusu yapılmıyor. Cumhurbaşkanı meclislere gelmiyor, meclisler toplantı halinde değilse Cumhurbaşkanı’nın mesajları için olağanüstü toplantı yapılıyor.
Cumhurbaşkanı’nın tek başına kullandığı önemli yetkilerden biri, Başbakan ile meclis başkanlarına danışarak Millet Meclisi’ni dağıtma (fesih) yetkisi. Fesihten sonra 20-40 gün içinde seçimlere gidiliyor.
Cumhurbaşkanı’nın tek başına kullandığı bir yetki de, dokuz üyeli Anayasa Konseyi’nin üç üyesini atamak (diğer üçer üyeyi de Millet Meclisi ve Senato başkanları atıyor) ve konseyin başkanını belirlemek.
Cumhurbaşkanı bu yetkiler dışında kalanları hükümetin “karşı imzası” ile kullanıyor. Af, parlamentoyu olağanüstü toplantıya çağırma, yasaları tekrar görüşmek üzere parlamentoya geri gönderme bunlar arasında bulunuyor.
Yarı başkanlık sisteminde hükümetin yetkileri
20- Peki yarı başkanlık sisteminde hükümet nasıl konumlandırılıyor?
Fransa modelinin “başkanlık” değil de, “yarı başkanlık” olarak adlandırılması, yetkileri önemli ölçüde Cumhurbaşkanı’na bağlanmış olsa da bir “hükümet”in varlığıdır. Cumhurbaşkanı’nın tek başına yapacağı belirtilen işlemler dışındaki işlemlerde hükümetin “karşı imza”sının aranması sistemi başkanlıktan ayıran önemli esaslardan birisi.
Bakanlar Kurulu’na Cumhurbaşkanı başkanlık yapıyor. Sembolik bir başkanlık değil bu. Bakanlar Kurulu, Cumhurbaşkanlığı sarayında her hafta Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanıyor. Anayasa’ya göre Başbakan’ın Bakanlar Kurulu’na başkanlık etmesi, ancak gündemin önceden belirlenmesi ve Cumhurbaşkanı’nın vekâlet vermiş olması durumunda mümkün.
Cumhurbaşkanı’nın katılmadığı ve klasik hükümet yetkilerinin kullanılmadığı Bakanlar Kurulu toplantılarına “kabine toplantısı” (Conseil de Cabinet) adı veriliyor. Bu kurulun anayasal bir yetkisi bulunmuyor, bütün yetkiler Bakanlar Kurulu’na (Conseil des Ministres) ait. Ancak “kabine toplantıları”, Cumhurbaşkanı ile hükümetin farklı siyasal eğilimlerden gelmeleri durumunda, yani “birlikte yaşama” dönemlerinde, Cumhurbaşkanı karşısında Başbakan ve bakanların ortak tutumlarının saptanmasında siyasal bir ağırlık kazanıyor.
Hükümetin yapısını belirleyen bir Anayasa ya da yasa hükmü yok. Her hükümette bakanların hem sayısı, hem de görev ve unvanları değişebiliyor.
Cumhurbaşkanı’nın önemli yetkilerini kullandığı hükümet, düzenleyici işlemler konusunda çok güçlü. Parlamentonun yasama yetkisi sınırlanırken hükümet bir “yetki yasası” ile kanun hükmünde kararnamelerle (KHK) birçok alanı düzenleyebiliyor. Parlamento, yetki yasası çıkarılan alanda yasa yapamıyor.
ABD’deki gibi yargının yanı sıra yasama ve yürütme organları arasında da “güçler ayrılığı” ilkesine dayanan yarı başkanlık sisteminin Fransa’daki tarihsel süreçte gelişimi ve güncel uygulamaları özetle böyle.
20 soruda başkanlık sistemi ve parlamanter sistem
____________________________________________________________________________
Kaynaklar: Prof. Cem Eroğul’un “Çağdaş Devlet Düzenleri” temel alındı / Prof. Server Tanilli – Devlet ve Demokrasi / Prof. Mümtaz Soysal – 100 Soruda Anayasa’nın Anlamı