Türkiye'nin yeni dünya düzenindeki rolü belki de son birkaç yılın en önemli global gündem maddesi. Eski ABD başkanlarından Clinton'ın "Yüzyılı anlamak için Türkiye tarihi bir anahtardır" açıklamasını diğer ABD başkanlarının da yeni açıklamalarla zaman zaman desteklemesi ve Türkiye'nin içinde bulunduğumuz yüzyılın en önemli aktörlerinden biri olacağı tezleri hem Türkiye'de hem de dışarıdaki global politika uzmanları tarafından da sıklıkla dile getirilmeye başlanır oldu.
Türkiye için yapılan eksen kayması tartışmaları, Suriye ve diğer Arap Baharı coğrafyasında yaşananlar ile Türkiye'nin bu süreçteki etkileri, global enerji koridorunun yeniden çizilmesi ve daha birçok sıcak gelişme de işte bu nedenle artık sadece Türkiye içinde değil global düzlemde tartışılır konular haline geldi.
İşte bu tartışmalar süredursun, ABD Başkanı Barack Obama'nın "ABD'nin en önemli 10 düşünüründen biri" ilan ettiği, dünyaca ünlü Amerikalı jeostratejist ve eski ABD Savunma Danışmanı Zbigniew Kazimierz Brzezinski bu tartışmalara yen bir boyut katacak açıklamaları HABERTÜRK TV ABD muhabiri Gülveda Özgür'e yaptı.
21. yüzyılda yeni dünya düzeni nasıl olacak? Geçen yüzyılla beraber süper güçlerin sonu mu geldi?
Türkiye, Avrupa ve ABD için İngiltere ve Fransa'dan daha mı az önemli? ABD'nin çöküşü kaçınılmaz mı? Neden Rusya, Avrupa ve ABD Türkiye'siz hiçbir adım atamıyor? Bu sorular cevabını bu ropörtajda buldu.
İşte o çarpıcı ropörtaj...
Ropörtajı izlemek için tıklayınız
Yeni küresel düzende Türkiye'nin rolü nedir?
Türkiye açık bir şekilde uluslararası sahnede önemli bir role sahip. Bölgesel etkinliğe sahip ve NATO üyesi olarak önemli uluslararası bağlantıları olan bir ülke konumunda. Türkiye akıllıcı bir şekilde Rusya ile; tarihsel olarak bazen çok sancılı olsa da; ilişkilerini düzenlemeyi ve yürütmeyi başarmış, aynı zamanda son yıllarda kendisi için tarihsel açıdan önemli olan Ortadoğu'daki rolünü yeniden kazanmayı vebölgedeki etkinliğini artırmayı başarmış bir ülke. Bu nedenle ABD'nin Türkiye ile karşılıklı ilişkilerini geliştirmesi için çok hayati nedenleri var. Ancak aynı şekilde ABD ile ilişkilerin geliştirilmesinin Türkiye'nin de çıkarına olduğunu belirtmek gerekir.
"TÜRKİYE ARTIK BATI'NIN BİR PARÇASI"
Türkiye artık Batı'nın bir parçası. Özellikle Atatürk'ün neredeyse yüz yıl önce modern bir Türkiye kurma deneyi o dönem için çok büyük bir başarı. Aynı döneme rastgelen Lenin ve Stalin yönetimindeki Rusya'yı kurma deneyi Atatürk'ün Türkiye Cumhuriyeti deneyinden çok daha fazla kanlı uygulanmaya çalışıldı ve bu süreçte çok daha fazla insana acı çektirildi. Lenin ve Stalin arkalarında acılardan oluşan bir tortu bıraktı. Dolayısıyla insanlık için büyük bir yıkım sayılan bu deneyler Lenin ve Stalin'in Atatürk'ün ulaştığı normal ve batı benzeri bir toplum yaratmasını daha da zorlaştırdı.
"TÜRKİYE AB'YE ÜYE OLMADAN DA BATI'NIN MERKEZİ OLABİLİR"
ABD ve Avrupa yeni küresel düzenin geleceğini belirlerken Türkiye'yi bu sürece nasıl dahil edecek?
Bence yeni küresel düzenin geleceğini belirlerken iki taraf da karşılıklı çaba sarfetmeli. Bu sadece Amerika ve Avrupa'nın Türkiye'yi dahil etmesi meselesi değil, Türkiye de aynı şekilde Amerika ve Avrupayı kendi eksenin merkezi haline getirmeli. Tabii Avrupa deyince akla hemen Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne üyelik süreci geliyor. Bu süreç şimdilik askıda olsa da, Türkiye AB'ye üye olmadan da, Batı'nın ya da Avrupa'nın vazgeçilmez bir parçası haline gelebilir; bunun için çok farklı yollar sözkonusu. Şu anda çok başarılı ve aynı zamanda Avrupalı olup da AB üyesi olmayan birkaç ülke sayabilirim. Dolayısıyla Ankara'nın askıdaki üyelik süreci ile ilgili geçici sorununu çözmek için çok fazla yöntem mevcut.
Türkiye uzun vadede Avrupa'nın resmi parçası olacaktır. Fakat gayriresmi de olsa ABD ve Avrupa, Türkiye'nin AB'ye üye olması için birlikte çalışmalı. Bu çalışmanın sonuç vermesi için de tarafların (AB ülkelerinin ve ABD'nin) Türkiye'nin en az İngiltere, Fransa ve Almanya'nın kadar Euro-Atlantik ilişkiler çerçevesinde kritik önemde olduğunu kavraması ve tanıması gerekiyor. Türkiye'yi, Polonya ve İspanya ile
birlikte uluslararası ilişkilerde önemli roller üstlenme konusunda en istekli ülkeler arasında sayabiliriz. Yeni dünya düzeninde artan rolü ile Türkiye, Batı'nın uluslararası ilişkilerde daha önemli ve daha etkili
olmasında katkıda bulunabilir.
"SÜPER GÜÇLER DÖNEMİ BİTİYOR"
ABD'yi "Dünyanın son süper gücü" olarak tanımlıyorsunuz. Eğer ABD dünyanın son süper gücüyse, 21. yüzyılda yeni güç dağılımı nasıl olacak?
ABD son süper güç olacak. Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra, süpergüç haline gelen ABD'nin gücü tüm dünya tarafından kabul görmüştü, dönemin küresel düzeninde Washington'un çok büyük ve sınırısız etkinliği vardı. ABD'yi süper güç haline getiren siyasi konjonktür dünya sahnesinde bir daha tekrarlanmaz. ABD için 'son süper güç' tanımı yaparken bu zaman dilimini dikkate almak gerekiyor.
Tabii Amerika süper güç özelliğini yitiririken, Çin'in dünya sahnesindeki gücü ve etkinliği giderek artiyor. Diğer taraftan, eğer Avrupa durgunluğundan sıyrılarak daha etkin ve aktif bir dış poltika benimsemezse dünyanın yeni güçleri arasında yerini almayacak. Ancak Avrupa, etkinliğini artırması durumunda ise ABD'nin kaybettiği rolü üstlenebilir.
"TÜRKİYE ABD'NİN GÜCÜNÜ ÜSTLENMEYE MAHKUM"
Ufukta ABD'nin sahip olduğu gücü üstlenmeye mahkum olan diğer ülkeler de beliriyor. Bu ülkeler arasında Hindistan, Japonya, Brezilya ve sağlığına kavuşması şartıyla Rusya'yı sayabiliriz. Bu listeye Türkiye'yi de dahil edebiliriz. Eğer Rusya Avrupa'nın bir parçası haline gelirse, Moskova ancak o zaman yirmi birinci yüzyılda önemli ve etkin rol oynayabilir. Sonuç olarak, yeni yüzyıl ABD ve Sovyetler Birliği'nin elli yıl süren rekabetine, yada 1900'lerin ilk çeyreğinde Almanya'nın önce Fransa ve İngiltere, daha sonra ABD ve Rusya ile güç çatışmasına girmesine benzer bir Küresel hegeomonya yarışına sahne olmayacak. Yani 21. yüzyılda, ABD gibi bir süper güç doğuracak bir dünya düzeni olmayacak.
"RUSYA TÜRKİYE'YE ASLA TEHDİT OLAMAYACAK"
Eğer Batı, Türkiye'yi ve Rusya'yı kendi ittfakı içine almakta başarısız olursa, Rusya'nın bölge için bir tehdit oluşturabileceği hatta 1989'da bağımsızlığını ilan eden ülkeleri yeniden kendi sınırları içine dahil etme girişiminde olabileceği uyarısında bulunuyorsunuz... Eski Sovyet cumhuriyetleri ile sınır komşusu olan Türkiye'yi böyle bir girişim nasıl etkiler? Rusya'nın yayılmacı politikası Türkiye için bir tehdit unsuru oluşturur mu?
Bence Rusya hiçbir zaman Türkiye'ye tehdit unusuru oluşturacak kadar güçlü olamayacak. Bu sadece Türkiye'nin kendi güçlü duruşundan kaynaklanmıyor; Türkiye NATO'nun en aktif üyelerinden biri, yani NATO'nun en önemli üç ülkesi arasında. Türkiye için NATO şemsiyesi altında olmak ek bir güvence.
Burada en fazla Rus tehlikesi altında olan alan Gürcistan. Böyle bir durumda da NATO üyesi olarak Türkiye ve ABD'nin ortak çıkarları var. Putin Rusya'sının Türkiye'nin dengesini bozmaya kalkışarak kendi sınırlarında yeni bir çatışma bölgesi yaratma girişiminin çok akılsızca bir siyaset olacağı kanısındayım. Rusya'nın Kafkasya bölgesinde ciddi güvenlik sorunları var ve bunlar her geçen gün daha fazla tırmanıyor. Dolayısıyla Rusya'nın kendisini sınırlamaması ve bölgede temkinli bir siyaset izlememesi durumunda Moskova yönetimi Orta Asya'da ciddi güçlüklerle karşı karşıya kalacak. Eğer Rusya, Ukrayna, Beyaz Rusya veya Gürcistan'ı yutmaya (kendi sınırları içine katmaya) kalkışırsa ciddi bir siyasi hazımsızlık yaşaması kaçınılmaz olacaktır. Yani aklı selim Rusların, Kafkasya'da ve Kuzey Doğu Avrupa'da iddialı ve baskıcı milliyetçilik siyaset izlemenin Rusya'nın geleceği için doğru bir adım olmayacağını farkına varacaklarını varsayıyorum. Üstelik şu anda Rusya'da yeni oluşan ve etkinliği artan orta sınıf kültürel olarak kendisini Batı'nın bir parçası olark görüyor ve ülkede batı tipi sivil toplum oluşturulmasını savunuyor. Rusya'nın Batı'nın bir parçası haline gelmesi, ülke için daha sağlıklı, Moskova yönetimi şu anda olduğundan daha
güçlü, bölgesinde daha etkili ve daha güvenli hissedecektir. Özellikle Rus yönetiminin, doğusuna baktığında geniş, boş ve insansız topraklarının hemen doğusunda yükselen, dinamik ve fazlasıyla iddialı Çin'i gördüğünde yukarıda bahsettiğimiz senaryolara kalkışmaya cesaret edemeyeceğini düşünüyorum.
ABD ÇÖKMEYE MAHKUM MU?
Yeni yüzyılda ABD'nin dünya düzeninde gücünü ve etkinliğini koruması için Washington'a bir reçete sunuyorsunuz. Dünyanın en hassas ve kırılgan bölgesindeki konumunu gözönünde bulundurduğunuzda, 21. yüzyılda bölgesindeki etkinliğini sürekli artıran ve giderek büyüyen Türkiye için de bir reçeteniz var mı?
Amerikan yönetimine yeni düzende gücünü ve etkinliğini koruyabilmesi için hazırladığım reçetede ABD'nin kaçınılmaz çöküşünü konu alan teori ve doktrinlerin ne kadar gerçekçi olduklarinı değerlendirmeye çalıştım
ABD'deki gerilemeye zemin hazırlayan etkenleri ve Amerika'nin sahip olduğu gücü analiz edince, bu sorunun tarihi olarak hala çözülmemiş olduğu sonucu ortaya çıkıyor. Çin gibi başka küresel güçlerle kıyaslandığında ABD'de gerileme belirtilerini görmek mümkün. Fakat burada çok sayıda hareket alanı ile güç potansiyeli de mevcut. Eğer Amerikan ekonomisinde eski canlılık sağlanırsa ve mevcut potansiyel değerlendirilirse, ABD eski gücünü ve dinamizmini yeniden kazanabilir. Ülkenin hangi yöne gideceğini ise ABD ve dünya için son derece kritik olan önümüzdeki on yıl belirleyecek.
Türkiye'ye deki durum ABD'dekinden oldukça farklı. Yeni küresel düzende egemen bir rol oynamak Türkiye'nin hedefleri arasinda değil. Evet Türkiye orta menzilli büyük bir güç ancak henüz en üst sıralarda değil. Ankara üst sıralarda yer almak isterse, kendi çıkarlarını korumak için uluslararası konjonktürde kilit rol oynayan, ortak demokratik değerler ve sorumluluklar paylaştığı ABD ve Avrupa ile ortaklıklar kurmalı. Yeni dünya düzeninde Batı ile kendisini ilişkilendirmesi, Türkiye için doğal bir gelişme olacaktır.
Batı ile çok yönlü ve yakın ilişkiler, Türkiye'nin dünya çapındaki etkinliğini bir anda ve önemli ölçüde artıracak ve aynı zamanda yayılmasını da sağlayacaktır. Yeni dünya düzeninde Türkiye sadece kendisi adına siyaset yapmayacak, Amerika ve Avrupa ile sıkı ilişkiler geliştirmesi durumunda, otomatik olarak Euro-Atlantik toplumu adına uluslararası ilişkilerde söz sahibi olacaktır.
DÜNYAYI BEKLEYEN İKİ SENARYO
ABD dış politikasına yön vermiş ve vermeye devam eden birisiniz. Yeni dünya düzeni çok hızlı bir değişim içinde ve ABD de bu değişimden muaf değil. Bu hızlı değişim içindeki dünyada 21. yüzyılda insanlık ne tür tehlikelerle karşıkarşıya?
Geriye baktığımızda 20. yüzyılın küresel egemenlik sağlama mücadelesi ile geçtiğini görüyoruz. Birinci ve İkinci Dünya Savaşları ile Soğuk savaş hep üstünlük sağlama mücadeleleriydi. Şu anda başlarında bulunduğumuz 21. yüzyılda iki olası senaryo ile karşı karşıyayız.
İlki, dünya yeni yüzyılda sürekli artan küresel kargaşalara, büyüyen karışıklıklara ve belirsizliklere, hatta zaman zaman denge unsurlarının yerinden oynaması ve geniş çaplı şiddet eylemlerine sahne olacak. Bu senaryo malesef çok ihtiyaç duyulan küresel işbirliğini engelleyici ve insanlığın geleceğini tehdit edici özelliğe sahip olacak. Böyle bir dünya, herşeyin kontrolden çıktığı anlamına gelecek. Buna küresel ısınmanın yol açacağı çevre felaketlerini de ekleyebiliriz.
İkinci senaryo ise insanlığın geleceği için daha ümit verici. Dünya ülkeleri yeni yüzyılda istikrarlı bir tutum benimseyerek uluslararası güç dağılımını dengeleyecek kilit ilişkiler kuracak. Bu ilişkiler hassas dengeleri dikkate alan bir usulle geliştirilmeli ki, insanlık biraz önce bahsettiğim sorunları şiddet yerine ortak kararlarla çözmeye çalışmalı. Dünya ülkeleri küresel kargaşaya yol açabilecek baskıları azaltmaya yönelik çabalarını artırmalı, bu kargaşaların önüne geçmek için de çatışmacı tutum benimsemek yerine, uluslararası işbirliğini kademeli olarak yaymalı. Bu nedenle şu anda dünyanın hiç olmadığı kadar daha canlı ve enerjik bir Batı'ya ihtiyacı var.
Biz bunları gerçekleştirebiliriz. Dünya ülkeleri ikinci senaryoda önerdiğim adımları benimserse o zaman 21.ci yüzyıl insanlığın geleceği için birinci önerdiğim karamsar senaryodan daha ümit verici ve barışçı bir yüzyıl olacaktır.
"İRAN GEÇMİŞLE İLGİLİ BİR PROBLEM, SORUN AKILCI ÇÖZÜLMELİ"
Peki İran ne olacak?
İran geçmiş ile ilgili bir problem, yeni yüzyılda aktif rol oynayacak güçler arasında değil. İran sorununun Batı tarafından akıllıca çözülmesini umuyorum.
"BATI EKSENİNE TÜRKİYE VE RUSYA BİRLİKTE GEREKLİ"
Kitabınızda Batı'nın süper güç özelliğini koruyabilmesi için Türkiye ve Rusya'ya ihtiyacı olduğunu ileri sürüyorsunuz. Hatta bunun için her iki ülkenin de AB üyesi olmasının şart olduğunu yazıyorsunuz...
Dünya'nın daha canlı ve enerjik bir Batı'ya ihtiyacı var. Yeni küresel düzen için demokrasi ve anayasal hükümetleri kucaklayan ve bu değerleri yayan ABD ve Avrupa'dan oluşan bir Batı gerekli. Bu eksene özellikle Türkiye ve demokratikleşme sürecini tamamladıktan sonra Rusya'da dahil edilmeli.
Türkiye'nin de dahil edildiği bu yeni batı ekseni ABD'yi Çin ile ortaklık kurmaya cesaretlendirmeli, Japonya ile Çin arasında uzlaşma sağlanması için çalışmalı, Hindistan ile Çin arasındaki gerginliği azaltmak ve olası
çatışmaları engellemek için arabuluculuk yapmalı. Yeni yükselen güçleri içinde barındıran Batı, tüm bunları gerçekleştiriken özellikle de ABD, Asya kıtasında doğrudan askeri bir müdahaleden kesinlikle uzak durmalı