ARAP BAHARI DİN KIŞINA DÖNDÜ ARAP BAHARI DİN KIŞINA DÖNDÜ17.05.2012 00:16 Cezayir’in en tanınmış yazarı Dr. Boualem Sansal, 2011 yılında Alman Yazarlar Birliği'nin 'Barış Ödülü'nü aldı. Kendisine “Cezayir’in Orhan Pamuk’u” demek hiç de yanlış olmaz. Sansal, Batının Libya’ya müdahalesine karşı çıkan Arap aydınlardan biriydi. ‘Arap Baharı’ndan ya da ‘Arap Devrimi’nden fazla heyecanlanan Batılılara yaptığı çağrı da meşhurdu: “Arap Devrimini pek seviyorsanız, siz de kendi ülkelerinizde devrim başlatın. Tek ülkede ya da tek bölgede devrim olmaz, hep birlikte kurtulalım. Örneğin Arap Devrimi hemen Avrupa’da da başlarsa süper olur.”
Die Zeit gazetesinden Werner Bloch, Boualem Sansal ile konuştu. Röportajın aslı 4 Mayıs gününden itibaren internet sayfasına da kondu.
>> Arap isyanının başarısına inanmıyorsunuz ve yeni durumun bölgede Sahel Kuşağı’ndan Gazze’ye kadar yeni Somaliler, yeni Iraklar yaratacağından ve kaosa yol açacağından korkuyorsunuz.
Biz Cezayirliler daha önce bir Arap Baharı yaşadık. 20 yıldan daha önce, Ekim 1988’de sokağa döküldük ve günlerce gösterilerde bulunduk. Bunu yüzlerce ölü, binlerce işkence ve kayıplar izledi. Ordu ve İslamcılar arasında gerçekleşen vahşi katliamda bu zamana kadar 200 bin kişi öldürüldü. Cezayir’deki Arap Baharı buydu. Biz bundan ne kazandık? Hiçbir şey. Sahte bir demokrasi. Gerçekte gösterilerimiz iktidarın keyfiliğini daha da güçlendirdi.
>> Gerçekten baskıların isyan sayesinde daha da kötü hale geldiğini mi iddia ediyorsunuz?
Tabii. Önce de işkence vardı. Ama önce belli kurallar içinde gerçekleşiyordu. Sonrasında kurbanlar şikâyet eder, hatta tazminat ister diye böyle olurdu. Ama Cezayir Baharı sonrasında gelen dalga her şeyi yıktı. Herkes, her yerde öldürülebilir ya da tutuklanabilirdi. Hâkim ve polisler değişti. Terörle mücadele adına en büyük zulüm başladı. Demokrasi hareketini diktatörlük sadece kullandı.
>> Arap Devriminin Tunus, Mısır ve Libya’daki durumunu nasıl görüyorsunuz?
Sorun şu: Diğer Arap ülkeleri de Cezayir kötü örneğini izleme tehlikesi altında. Şimdiden Mısır’da bu oluyor. Orada ordu hiçbir zaman olmadığından daha güçlü, Mübarek zamanından da daha etkili konumda. Ordu iktidarından hiçbir zaman vazgeçmeyecek, yüz yıl sonra da olmayacak bu. Gazeteciler ve entelektüeller hapsediliyor. Kıptiler, Yahudiler, eşcinseller baskı altında, örtünmeyen kadınlar dövülüyor, kız çocuklarının okula gitmesi yasaklanıyor; yakında bir erkek, kadının elini sıkamaz hale gelecek. Libya’da bu tür insanları korkutan ve bazen de öldüren silahlı gruplar var. Tunus’ta İslami usullere göre giyinmeyen kadınlara tükürülüyor. İslamcılar, üniversitelere girip kadınları ve erkekleri ayırıyor. İslamcılar, başkent Tunus Üniversitesi rektörünü sırf kadın olduğu için görevden attı. Bu tür şeyler artık her gün oluyor.
>> Geçen yaz “Mısır, Tunus ve Libya’da yeni diktatörler ortaya çıkacak” demiştiniz…
Yanılıyor olmayı o kadar çok isterdim ki. Ama bizim daha önceki deneyimlerimiz var. Entelektüeller demokrasiden söz etmeyi çok seviyor. Ama şimdi bizim halklarımızın istediği gerçekten demokrasi mi? Otuz yıllık baskı için öç almak istiyorlar. Kendilerini sömüren elitlerin hapse girmesini istiyorlar. İslamcılar tam da bunun gerçekleştirileceği sözünü veriyor. İslamcılar diyor ki, “sizi yöneten hırsızları ve katilleri biz şimdi asacağız, hapse tıkacağız. Bunun için bizi seçin!” Bizim entelektüellerin insanlarla ilişkisi yok. Halkın ne düşündüğünü anlamak için, sahaya inmek gerek. Demokrasi hakkında konuşmak hiçbir işe yaramaz. Halkla ilişkisi olanlar bir tek İslamcılar.
>> “Demokrasi için mücadele etmeye değmez” der gibisiniz…
Hayır, tam aksine, mutlaka! Ama ben diyorum ki: Bizim Cezayir’de yaptığımız aptallığın aynısını sen yapma. Dini bir devlette demokrasi olamaz ve insanların çoğunluğu demokrasiye hazır değil ki. Halk, güvenlik ve şiddetin olmaması üzerine tartışıyor, laiklik ve İslam üzerine hiçbir tartışma yok.
>> Arap Baharı bundan sonra nasıl ilerleyecek?
Bizim bağımsız yapılara ihtiyacımız var, temiz bir polis ve hukuka. Her şeyden önce kendi devrimimizi, kendimize karşı yapmalıyız. Birçokları bunun için olgun değil, ilericilerin tarafında olanlar da değil. Arkadaşlarıma “Demokratik bir toplumda kadınlarınızın ve kızlarınızın özgürlüğünü kabul eder misiniz?” diye sorduğumda, bana şöyle cevap veriyorlar: “Elbette prensip olarak kadınlar özgür olmalı ama benim kadınım bana ait. Kız çocukları elbette özgür bir yaşam sürmeli ama benimki değil. Kızım yaşamımın sonuna kadar benim kızım olarak kalmalı”.
>>> Cezayir kuruluşunun 50. yılını kutluyor. Ülkede hâlâ şiddet yaşanıyor mu?
Tabii ki evet. Şiddet, dalgalarla geliyor. Bir keresinde günde bin kişi ölmüştü. Şiddetin başka türleri de var. Bürokrasimiz insanları tekmeler, devlet güvenliğimiz insanları en uç köşelerine kadar dinler. Önceleri 200 bin polisimiz vardı şimdi 1,5 milyon oldu. Bu konuşmadan 2 gün sonra Cezayir’e gidiyorum ve şimdiden korkuyorum.
>> Hâlâ Cezayir’de yaşayan en son büyük yazarsınız. Neden?
Bunu bazen ben de kendime soruyorum. Ama bence, bölgelerinde çok önemli şeyler olurken entelektüeller kaçmamalı.
>> Arap ülkelerinin geleceğini nasıl görüyorsunuz?
Korkarım ki, hiç kimsenin üzerinde düşünmediği tehlikeler var. 50 yıl önce Cezayir kurulduğunda nüfusu 9 milyondu. Bugün 36 milyon. Belki 20 yıl sonra 100 milyon olacak. Bir devlet kendi yurttaşını doyurabilecek durumda olmalı. Petrolün 10 yıl ömrü kaldı. Bunun ertesinde hemen yarın açlık savaşı başlayabilir. İslam kendi halkını, nüfusunu besleyemez. İslamcılar diyor ki: “Olabildiğince çok çocuk dünyaya getirilmeli. Allah isterse ölürüz”. Tamam, Allah isterse ölelim öyleyse, özünde benim için fark etmez. Ama bizim gelişmiş bir ekonomiye, laik bir devlete ihtiyacımız var. Aksi halde Sahraaltı Afrika’daki gibi savaşlar ve soykırımlar olur.
>> Tunus, Libya ve Mısır’dan ne olacak?
Dağılma tehlikesi altındalar. Libya’ya bakın. Orada halkın bir yanda, Kaddafi’nin diğer yanda olduğu sanılıyordu. Şimdi görüldü ki, durum hiç de öyle değil. Libya’nın merkezinde sürekli savaşmış olan Berberiler yaşıyor, doğusunda zorla Müslümanlaştırılan Yahudilerin ardından gelenler yaşıyor ve Kaddafi de zaten sırf bu yüzden Bingazi’yi ihmal edip bakımsız bırakmıştı. Bütün Kuzey Afrika aynı eski Yugoslavya gibi bölünmüş durumda. Avrupa’nın kalbinde Yugoslavya’da o tür ölümler oldu; bizim yoksul, kötü organize olmuş, kaynakları yetersiz ülkelerimizde neler olur!
>> Ne düşünürsünüz, Cezayir de patlar mı?
Cezayir’de yalnızca nüfusun yüzde 16’sı Araplardan oluşuyor. Zaten Cezayir’de daha önce otonom bir Berberi bölgesi vardı ve Paris’te bir sürgün hükümeti bulunuyor. Berberilerin 3 sürgün Bakanı Almanya’da. Onlar çok aktif, hatta Angela Merkel ile bile bir araya geldiler. Berberiler hiçbir koşulda Araplarla aynı devlet içinde kalmak istemiyor. Dünya çapında tanınmış bir şarkıcı tarafından temsil ediliyorlar: Ferhat Meni. Uzun yıllar mücadele etti, işkence gördü, hapiste yattı. Cezayir’in geleceği, bir iç savaş tehlikesi altında. (BirGün gazetesi/ Çeviren, Selami İnce) Odatv.com |
2314 kez okundu
YorumlarHenüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |